Cemil Meriç’in Kişisel ve Sosyal Kimlik Arayışı
Bahtiyar AslanCemil Meriç, 20. yüzyıl Türk edebiyatı ve düşüncesinin önemli simalarından biridir. Deneme türü eserleriyle bir çığır açmış, kendine has üslubuyla son yüzyıl Türk edebiyatına etki etmiştir. Meriç’in eserlerinin önemli yanlarından biri de bireysel ve toplumsal kimlik arayışını dile getirmesidir. Yaşadığı şartlar onu mensubu olduğu milletin kültürünü ve kimliğini sorgulamaya itmiş, bu süreçte bir yandan da kendi bireysel kimliğini oluşturmaya çalışmıştır. Bu arayışta yönünü ilk olarak Batı coğrafyasına ve onun temsil ettiği kültüre çevirmiştir. Ancak okuduğu eserler onu Hindistan’a yöneltmiş, bir süre Hint düşüncesi ve edebiyatı ile ilgilenmiş, yazılar yazmış ve bir eser ortaya koymuştur. Ancak Hint de onun kimlik arayışını bir çözüme kavuşturamamıştır. Sonunda bir bakıma kaçtığı yere, evine, kendi kültürüne dönerek kimlik arayışını sonlandırmıştır. Onun bireysel olarak yaşadığı bu arayış, toplumsal bir öneriyi de içermektedir. Çünkü onun kimlik arayışı toplumdan bağımsız bir arayış değildir. O, bir aydın olarak bu arayışı kendi toplumu adına da yaşamıştır. Dolayısıyla vardığı nokta toplumsal kimlik arayışı için de bir çözüm önerisi niteliği taşımaktadır. Meriç, bu arayış süreci içinde sürekli edebi eserlere göndermelerde bulunmuş, kimlik inşasında onların önemini vurgulamıştır. Bu bakımdan son yüzyıl Türk edebiyatında müstesna bir yere sahiptir. Bu çalışma onun kimlik arayışını, bu arayışın duraklarını ve niteliğini tespit etmeyi amaçlamıştır.
Cemi̇l Meri̇ç’s Search of Personal and Social Identity
Bahtiyar AslanCemil Meriç is one of the important figures of Turkish literature and intellectual life in the 20th century. He made a breakthrough in essay form and influenced Turkish literature with his unique style in late century. One of the important features of his works is mentioning about search of personal and social identity. The circumstances he lived in have pushed him to question the culture and identity of his own nation and while this process was going on, he tried to create his personal identity. In this search of identity, he firstly turned his gaze upon West and its culture. But literary works that he read guided him to India and he had an interest in Indian philosophy and literature, also he has written about those. Yet again, India was not the answer of his search of identity. Finally, he finished his search of identity by coming back to where he escaped from, the home, his own culture. This search of his that he personally lived includes a social suggestion. Because his search of identity isn’t independent or unattached from community. He, as an intellectual, did this search for his own community either. Thereby, his point of arrival carries an attribution of a solutional offer to search of social identity. Meriç has referenced constanty literary works in this phase of search and pointed out the importance of those for building the identity. In this regard, he has an exceptional place in late century Turkish literature. In this article, we tried to determine his search of identity and its’ main points and qualifications.
Cemil Meriç, yirminci yüzyılda kaleme aldığı eserlerle Türk edebiyatı ve düşünce hayatında seçkin bir yer edinmiş isimlerden biridir. Meriç, hayatı boyunca kişisel/bireysel kimlik ve toplumsal kimlik sorununun muhatabı olmuş, bir yandan bireysel kimliğini oluştururken, yani “ben kimim?” sorusunun cevaplarını ararken, bir yandan da toplumsal kimliğin oluşumu için yani “biz kimiz?” sorusunun cevaplarını bulmak için adeta savaşmış bir Türk aydınıdır. Cemil Meriç, Dimetokalı bir ailenin çocuğu olarak 1916’da Reyhanlı’da dünyaya gelmiş, o dönemin demografik yapısının bir sonucu olarak dilini bilmediği, kendisine benzemeyen bir toplum içinde yaşamak zorunda kalmıştır. Buna, bölgenin kısa süre de olsa Fransız egemenliği altına girmesi ve bunun sonucu olarak eğitim dilinin Fransızca olmasını da eklersek, çocuk yaşta yabancılığın, yalnızlığın ve öteki olmanın sancılarıyla tanıştığını söylemek kaçınılmaz olacaktır. Esasen eserlerinde de sık sık bu gerçeğe vurgu yapar. Meriç’in kimlik arayışı daha o yaşlarda başlar. Cemil Meriç’in kimlik arayışı tek yönlü değildir. Adeta şartlar bu arayışın iki yönlü olmasını zorunlu kılmaktadır. Bireyin aynı zamanda toplumsal bir varlık oluşu gerçeğini de göz önünde bulundurarak söylemek gerekirse, o bir yandan bireysel kimliğini, bir yandan da toplumsal kimliğini aramak, oluşturmak hatta kurmak mecburiyetini erken yaşlardan itibaren yaşamaya başlamıştır. Meriç’in kimlik arayışı, hayatının neredeyse sonuna kadar devam eden bir süreci işaret eder. Başlarda kültürel birikim ve gençliğin bir sonucu olarak bu arayış içinde sağa sola savrulmuş, el yordamıyla yönünü bulmaya çalışmıştır. Bu arayışın ya da savruluşun ilk durağı Batı olmuştur. Meriç, okuduğu eserlerin de etkisiyle dikkatlerini –tabii Fransızcanın da etkisiyle- önce Batı ve Batı kavramının temsil ettiği değerlere çevirmiştir. Ancak Batı’yı ararken yine Batı’nın içinde Doğu ile karşılaşmış ve böylece öncelikle Hint edebiyatını keşfetmiştir. Xavier de Montepin’i, Alexandre Dumas’yı, Dostoyevski’yi, Victor Hugo’yu, Andre Gide’i, Chateaubriand’ı ve Balzac’ı okuyan yazar, Schopenhauer ile Schelling vasıtasıyla Hint edebiyatına, Vedalar Çağı’na yönelir. Bunun tam anlamı Doğu’yu Batı üzerinden tanımaktır. Meriç’in Doğu’yu Batı üzerinden tanımasının birden fazla anlamı vardır. Bunlardan biri rehbersiz oluşudur. İkincisi yaşadığı toplumun aydınının psikolojik durumudur. Tanzimat’tan beri Türk aydını, Batı’nın aydınlığında(!) gözleri kamaşmış bir haldedir ve ışığın şiddetinden(!) başka hiçbir şeyi görmesi mümkün değildir. Onun Hint edebiyatına büyük bir açlıkla eğilmesinin gerisinde de bütün Türk hatta Doğu’lu aydınların yaşadığı aşağılık psikolojisinden kurtulma sevinci vardır. Hint dünyasını keşfedince adeta bir rahatlama ve bir özgüven duygusuyla buluşmuştur. Artık kendi dünyasına, ait olduğu kıtaya daha bir saygı ve rahatlıkla bakabilecektir. Meriç, uzun yıllar boyunca büyük bir iştah ve hayranlıkla, kimi zamanda kompleksle düşüncesini ve edebiyatını incelediği Avrupa’nın karşısına koyabileceği bir şey bulmuştur. Bir süre Hint edebiyatı ve düşüncesinin etkisinde kalan yazar daha sonra bunun kendi kimlik arayışına bir çözüm olmadığının farkına varacaktır. Cemil Meriç, tıpkı Yahya Kemal ve aynı kaderi paylaşan diğer Türk aydınları gibi “eve dönen adam”dır. Bir Konya seyahati sırasında içinde yaşadığı ama fark etmediği bir dünyanın varlığını keşfeder. Bu sırada ilk defa kendi insanıyla temas eden yazar, bir anlamda milli kimliğin ve kültürün diriltici, yaşatıcı iksiriyle buluşur. Cemil Meriç, sonunda bir bakıma kaçtığı yere, evine, kendi kültürüne dönerek kimlik arayışını sonlandırmıştır. Yazarın bu arayışı ve yaşadığı bir süreç içinde bireysel ve toplumsal önermeler içermesi bakımından son derece önemlidir. Çünkü yazarın yaşadığı arayış süreci, hem bir aydının, hem de bir toplumun kimlik arayışına denk gelmektedir. Bir bakıma Meriç, bu arayış sürecini hem kendi, hem de toplumu adına yaşamıştır. Bu bakımdan geçirdiği süreçler ve vardığı nokta toplumsal kimlik arayışı için de bir çözüm önerisi niteliği taşımaktadır. Cemil Meriç’i edebiyatımız açısından önemli kılan hususlardan biri de bu kimlik arayışı sürecinde belirginleşir. Meriç, bu arayış boyunca sürekli edebi eserlere vurgu yapar, yazılarında sık sık onlara göndermelerde bulunur. Bunun bir anlamı da kimlik inşası ya da arayışı sürecinde edebi eserlerin önemli bir role sahip olmasıdır. Meriç, hemen bütün eserlerinde bu kimlik arayışı ve inşası sürecini konu edinmiştir. Bu süreci anlatırken ve gerçekleri dile getirirken kullandığı üslup, kendi neslini ve sonraki kuşakları çok ciddi bir şekilde etkilemiştir. Meriç, arayışıyla da, üslubuyla da başka kimseye benzemeyen bir düşünür ve edebiyatçıdır. Bu çalışma onun kimlik arayışını, bu arayışın duraklarını ve niteliğini tespit etmeyi amaçlamıştır.