İki Dünya Savaşı arası dönem, çağımızda milletlerarası politikaya egemen olan akımların ve gelişmelerin anlaşılabilmesi için derinlemesine araştırılması gereken bir dönem. Biz böyle «exhaustif», derinlemesine bir araştırma yaptığımız iddiasında değiliz. Elimizdeki sınırlı olanakları kullanarak bu dönemin bir bölümüne, ilk evresine ışık tutmaya çalıştık. Bu çalışmayı gerçekleştirirken de olanaklarımızın elverdiği oranda konuyla ilgili son yayınlardan yararlanmaya özen gösterdik. İkinci Dünya Savaşı’na giden yolu aydınlatmaya çalışırken, savaştan sonra Avrupa’da barışı kurma ve sürdürme çabalarının egemen olduğu 1919’la 1929 yılları arasındaki zaman kesitini ele almakla yetindik. İncelememizde Türkiyeye ayrıca yer vermememizin iki nedeni var. Birincisi, Türkiye Tarihinin bu döneminin ayrıntılı olarak ele alınmış olması ve bundan böyle ancak, dar monografik çalışmaların katkı sayılabileceği «Devrim Tarihi»mizin konusuna girişi. İkincisiyse, Birinci Dünya Savaşı’na giden yolda Osmanlı Devleti’nin önemli bir kilometre taşı oluşuna karşılık, İkinci Dünya Savaşı’na giden yolda Türkiye Cumhuriyeti’nin herhangi doğrudan bir etkisinin bulunmayışı. Bunun nedeni, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yenilenlere dayatılan barış andlaşmalarından Milli Kurtuluş Savaşı’yla ilk kurtulan devlet oluşu ve Atatürk’ün «Yurtta Sulh, Cihanda Sulh» ilkesine uyarak, revizyonist devletlerin yanında yer almamasıdır. Yeni kurulan Cumhuriyet Hükümeti, geri kalan sorunlarını ya uzlaşma yoluyla ya da Milletlerarası Hukukun «rebus sic stantibus» kuralına uyarak çözmeyi yeğlemiştir. Konumuzu üç bölüm içinde incelemeyi uygun bulduk. Barışın Hazırlanması başlığı altında, önce Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan barış andlaşmalarını ele alacağız. Bunların içinde de, bu dönemde Avrupa’daki büyük devletler arasında çıkacak uyuşmazlık tohumlarını taşıyan Versailles Andlaşması üzerinde daha fazla duracağız. Barışın Uygulanmasında Karşılaşılan Güçlükler başlığını taşıyan ikinci bölümdeyse Birinci Dünya Savaşı sonunda Avrupa Barışı’nın dayandırıldığı temel ilkelerin uygulamada yarattığı sorunları ve barış andlaşmaları dışında kalan A.B.D.’yle Sovyet Rusya’nın Avrupa Barışı karşısındaki tutumlarını aydınlatmaya çalışacağız. Ayrıca Bağlaşık ve Ortaklar arasında baş gösteren uyuşmazlıkların üzerinde de kısaca duracağız. Üçüncü Bölümdeyse Avrupa’da Barışı Sürdürme Çabaları ele alınacaktır. Bu barışı sürdürme çabalarını olumlu ve olumsuz yönde etkileyen gelişmelere de ayrı başlıklar altında yer verilecektir. Çalışmamıza iki dünya savaşı arası dönemi ortadan bölen 1929 Dünya Ekonomik Bunalımına da, değinerek son vereceğiz. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı Avrupa’daki yeni gelişmelere kaynaklık edecek, açılan bu yeni dönemde gelişen olaylar Avrupa’yı savaşa daha da yaklaştıracaktır. 1919 - 1929 dönemini ele alırken sadece Avrupa’daki gelişmelere yer verdik, öbür kıtalardaki duruma, çalışmamızın başında dolaylı olarak ve Avrupa devletleriyle ilgileri oranında değinmekle yetindik. Görüleceği gibi, sorunları sadece diplomatik ilişkiler açısından ele almadık. İleride, İkinci Dünya Savaşı’na neden olacak Avrupa Devletleri arasındaki ilişkileri incelemeye çalışırken, bu ilişkilerin siyasal rejimler ve iç politikayla olan yakın bağlantısını aydınlığa kavuşturabilmek için de çaba gösterdik. Amacımız, gelecekte, İkinci Dünya Savaşı’na giden yola bütünüyle ışık tutmak. |