Toplumsal bilimlerde her "şey"i tüketerek kesin bir sonuca varmak mümkün değil. Sonuca ancak kademeli olarak varılabilecek. Şimdilik bilim adamlarının önünde tüketilecek pek çok aksiyom, varsayım, teorem, teori ve model var. Yeter ki toplumsal bilimin dayanakları sağlam temellere oturtulabilsin, doğru bir tarih ve iktisat görüşüne ve düşünce tarzına sahip olunabilsin. Bu kitapta zahiren iki ayrı konu işlenmiştir. Dialektik düşünce sürecinde bunlara iki ayrı konu denmesi mümkün mü? Okuyucu her ikisinin de bir bütün teşkil ettiğini hemen anlayacaktır. İlk konu, " Marksist Üretim Tarzı Kavramı " hakkındadır. Üretim tarzı kavramı nedir, bu kavramın kurucu öğeleri hangileridir, bu öğeler nasıl bir birleşekte eklemlenirler, üretim tarzının toplumsal kuruluş ile ilişkileri nelerdir ve her iki kavramın arabağıntıları ne yoldan kurulabilir ve de bu olgulara dayanarak toplumların gelişme kanunları nasıl belirlenir? Öyle sanıyoruz ki, Marx ve Engels’ in eserlerini okuyan her aydın bu kavramı ve bu kavramla ilişkin soruları yeterince bilmektedir. Bu bakımdan kitabin bu bölümü, marksist edebiyata bir yenilik getirmekten çok konuyu toparlayıcı nitelikte olacaktır. Zaten burada yazılanların İktisat Fakültesi son sınıf öğrencilerine ders olarak anlatılmış olduğu hatırlanırsa, yazarın katkı hevesinden çok öğretici bir saikle bu çalışmaya giriştiği anlaşılabilir. Bununla birlikte, sözü geçen bölümde, şimdiye kadar tarihi maddeciliğe göre belirlenen toplumların gelişme kanunları yeni bir mercekten bakılarak incelenmeye çalışılmıştır. Sonuç, özellikle ülkemizin bazı marksistlerinin ileri sürdükleri savlara aykırı düşmektedir. Olabilir....Değişik savların birbirleriyle aykırılığı yada uyuşması zamanın halledeceği bir sorundur. Kitabın ikinci bölümünde hipotetik olarak az- gelişmiş herhangi bir ülkede devletin rolü ve devletin artık -değer yaratma görevinden dolayı burjuva yaratma eğsinimi üzerinde durulmuştur. Bu son kavramın fevkalâde önemine işaret etmek isteriz. Ancak bu sorun çözümlendiği takdirdedir ki kapitalizmin henüz gelişmemiş olduğu bir ülkede, burjuvazisinin nasıl olup da hakim sınıf haline gelebileceği açıklanabilir. Aksi hal, sorunu ticaret burjuvazisinin varlığı ile açıklamak zorunluluğunu doğurur ki, bu durum, artık - değerin ancak üretim sürecinden yaratıldığına ve hakim sınıfın üretim araçlarının mülkiyetine göre belirlendiğine inanan marksist öğreti ile çelişki haline düşer. |