ikinci Dünya Savaşından sonra teşekkül etmeğe başlayan Batı Bloku, savunma alanındaki ifadesini Kuzey Atlantik Paktı Teşkilâtı olarak bulmuştur. NATO adını alan bu teşkilât, günümüze kadar çeşitli değişiklikler göstererek süregelmiştir. Bu çalışmanın konusu Nato ittifakının geçirdiği evrelerin incelenmesidir. İncelemeye yön verici kavram olarak savunma stratejisi seçilmiş; siyasî, İktisadî ve teknolojik gelişmelerin stratejiyi ne şekilde etkilediği, diğer bir deyimle bunların arasındaki ilişkiler ve karşılıklı etkileme ele alınmıştır. Çalışma Nato ittifakını bir bütün olarak ele almayı amaç edindiğinden, özel olarak Türkiye üzerinde durulmamıştır. Bir ülke ile ittifak arasındaki özel ilişkileri ele almak kullanılan genel yaklaşıma aykırı düşmektedir. Ancak, Natonun Türkiye için taşıdığı anlamın ayrıca ele alınması pek yerinde olacaktır. Son yıllarda Türkiye’nin Batı savunmasındaki yen; Nato ittifakının Türkiye’ye kazandırdıkları ve kaybettirdikleri Türk kamu oyunu ilgilendiren konular arasında önemli bir yer tutmağa başlamasına rağmen, bu alanda sağlam çalışmalar yapılmamıştır. Konu ile ilgilenen yayınlar daha çok belirli tutumları savunmak veya benimsetmek amacıyla ortaya konulmuşlardır. Halbuki, takdim edilen çalışmadan anlaşılabileceği gibi herhangi bir ittifakın egemen bir ülke için çekici ve çekici olmayan özellikleri olabilir ve her egemen ülke bir ittifak çerçevesi içerisinde kendisi için çekici olan unsurları azamileştirmeğe çekici olmayan hususları ise asgarîleştirmeğe çalışır. Çekici olmayan yönler çekici olanlara nazaran ağır bastığı zaman bir ittifak ilişkisinden çekilmek de bir ülkenin izleyebileceği yollar arasındadır. Ancak, bir ülkenin bir ittifakı değerlendirebilmesi için önce kayıp ve kazançların ortaya konması gerekir ki, Türkiye ile ilgili olarak henüz yapılmamış olan budur. Son olarak belirtilmesi gereken bir husus da incelenen konunun günümüzün siyasî gelişmelerine yakından bağlı bulunduğudur. Beklenmeyen gelişmeler çalışmayı daha çok tarihe ait bir şekle koyabilecektir. Natonun kurulmasından bu yana ani ve şiddetli değişiklikler geçirmemiş olması ve Nato üyelerinin dış politikalarını oldukça müstakar bir şekilde yürütmüş olmaları, belirtilen endişenin yoğun olmamasını mümkün kılmaktadır. |