19. Yüzyıl İstanbul’unda Yaşayan Farklı Topluluklar Arasındaki İlişkilerin Müzik Metinlerindeki Yansıması
Harun Korkmaz18. yüzyıl İstanbul’unda, farklı cemaat ve etnik gruplar kamusal alanda daha sık bir araya gelmeye başlamışlardır. Bu durum cemaatlerin kendi kültürel birikimlerini birbirleriyle paylaşabildikleri bir ortam yaratmıştır. 19. yüzyılın başlarından itibaren ise kültürel paylaşım doruk noktasına ulaşmıştır. Klasik Türk Müziği, Ermeni kilise müziğinin kadim nota sisteminden uyarlanan Hamparsum notası ile yazılmaya başlanmış, Rum kilise ve profan müziğine ait unsurlar Türk müziği unsurlarıyla buluşmuştur. Yahudi müzisyenler arasından İstanbul’daki müzik hayatını derinden etkileyen üstatlar çıkmıştır. Ayrıca Batı kültürünün ve müziğinin etkisi şehirde daha belirgin bir görünüme ulaşmıştır. Yunan harfleriyle Türkçe müzik eserleri, Arap harfleriyle İtalyan kantoları, Ermeni harfleriyle Farsça metinler yazılmış, kültürler birbirleriyle iç içe geçmiştir. Bu makalede İstanbul’un hem kendi iç dinamikleri hem de dışarıdan taşınan etkilerle nasıl beslendiğini anlamak için metinlere yansıyan tablo resmedilmeye çalışılacaktır.
Texts About Music: Reflections on the Relations Between the Different Communities Living in 19th Century Istanbul
Harun KorkmazIn the 18th century Istanbul, different congregational and ethnic groups started to come together in the public sphere. This created an environment of cultural transfer and exchange among the various congregations, that reached its climax at the beginning of the 19th century. Turkish classical music started to be written in Hamparsum notation which adapted the ancient note system of Armenian church music. The elements of the Rum Church and Profan Music met those of Turkish music. Several Jewish musicians emerged as masters who deeply affected the music in Istanbul. Gypsy composers entered the palace with their songs. In addition, the effect of western culture and music became more pronounced in the city. In the field of music print, developments included the writing down of Turkish music using Greek letters, Italian cantos with Arabic letters and Persian lyrics in Armenian letters. In this way, the cultures of the different ethnoreligious communities were intertwined with each other. The paper will present a portrayal of these interactions through an examination of written documents. To understand how Istanbul is nourished by both its own internal dynamics and the influences carried by the outside world, it will be tried toI will try to describe the sphere reflected in this article.
İstanbul, nüfus ve yerleşik düzen bakımından kendisine denk sayılabilecek şehirler arasında, bünyesinde barındırdığı kültür ve dolayısıyla müzik çeşitliliği ve zenginliği bakımından oldukça ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Üç büyük imparatorluk devrinin gözde şehri ve idarî merkezidir. Bütün bu vasıfları, İstanbul’u binlerce yıl boyunca, farklı diller konuşulan, farklı inanç ve dünya tasavvuruna sahip insanların kendilerine özgü kültürlerinden kaynaklanan müzik icralarına sahne olan bir kent hâline getirmiştir.
18. yüzyıl İstanbul’unda farklı etnik gruplar ve cemaatler kamusal alanda daha sık bir araya gelmeye başlamışlardı. Dünya’nın farklı bölgelerinden seyyahlar, diplomatik personel, Hristiyan misyonerler ve dervişler İstanbul’a geliyorlardı. 18. yüzyılda hız kazanan bu ziyaretçi trafiği, 19. yüzyılda artarak devam etmiştir. Gelenlerden bir kısmı kısa süre kalmış, bunlardan bazıları gözlem ve izlenimlerini yazarak yayımlamış, bir kısmı ise görev icabı ya da başka gerekçelerle İstanbul’da uzun zaman geçirmişlerdir. Sonuçta ziyaretçiler İstanbul’a kendi kültürlerinden unsurları taşımış ve elbette İstanbul’un zengin kültürel atmosferinden etkilenmişlerdir.
Burada muhtelif örnekleri sunulan farklı kültürler arasındaki etkileşim, 19. yüzyıl İstanbul hayatındaki sosyal gruplar ve kültürler arasındaki hareketliliği gözler önüne sermektedir. Bir taraftan saray çevresinde bulunmasına pek alışık olunmayan kesimler, yönetici elitlerle buluşmakta, diğer yandan Avrupa kültürüne ait unsurlar, doğu musikisine ait şarkılarla aynı defterde peş peşe yazılmaktadır. Saray çevresi ve yüksek bürokasi 19. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren Batı tarzı eğitimle yetişmekte, Avrupa kültür ve sanatına meyletmekteydi. Bunun sonucu olarak seçkin kesimlerin sosyal yaşantısı Avrupai bir edaya bürünmekteydi. Mevcut belgeler 19. yüzyıl ortalarında, özellikle İtalya müzik kültürünün Saray çevresine ne denli sirayet ettiğini çarpıcı biçimde gösteriyor. Aynı yıllarda Osmanlı’daki gayr-i müslim unsurlar, kamusal alanda daha etkin olmaya başlamışlardı. Kültür-sanat hayatının belirgin simalarının hatırı sayılır bir kısmı Yahudi, Ermeni ve Rumlar arasından çıkmaktaydı. Daha önceki yüzyıllarda da bazı gayr-i müslim sanatkârlar Osmanlı sanat mahfillerinde itibar görmekteydi. Ancak 19. yüzyılda gayr-i müslim sanatkârların hem sayıları artmış hem de daha fazla görünür olmuşlardı. Örneğin Ermeniler kendi kilise müziklerinin nota sistemini Klasik Türk Musikisi’ne tatbik etmiş, daha sonraları Hamparsum Notası olarak tanınan bu sistem, son dönem Osmanlı musikişinaslarının icra ve eserlerin intikalinde olmasa da eserlerin derlenmesi ve koleksiyon maksadıyla kullandıkları temel nota sistemi olmuştu. Rumlar da yine kendi kilise nota sistemlerinden hareketle binlerce Türk musikisi eserini notaya almışlar, hattâ bununla da yetinmeyip Evterpi, Pandora gibi nota kitapları yayınlayarak bu eserlerin yaygın dolaşıma girmesini sağlamışlardı. İşin ilginç tarafı, Bizans notasını bilen Türk bulmak neredeyse imkânsız olduğundan bu kitapların tamamen Rum cemaatine yönelik olarak yayınlanmasıdır. Gelişen baskı teknolojilerinin de yardımı ile Klasik Türk Musikisi, hiç olmadığı kadar geniş bir etki sahası bulmuştu. Yahudilerin de İbrani harfleriyle Türkçe güfte mecmuaları yayınladıkları, Maftirim adı verilen mistik musiki repertuarında birebir Türk musikisinden nakledilen ancak İbranice güfte giydirilen eserlere ağırlık verdikleri bilinmektedir. Görünen o ki tarih boyunca belli sınırlar içinde kalan merkez kültür ile farklı etnik ve dinî yapılar arasındaki etkileşim 19. asırda had safhasına ulaşmıştı. 20. yüzyıla gelindiğinde ve Osmanlı tamamen çözülmenin eşiğindeyken yaşanan bu kültürel inkişaf, musiki tarihine ait belgelerin kaynaklığında daha fazla incelenmeye tabi tutulmalıdır.
Ermeni harfleriyle yazılmış yüzlerce Türkçe metin tespit edilmiştir. Ancak 18. yüzyıl Osmanlı saray (court) müziğine ait bir güftenin Ermenî hurufatı ile, oldukça düzgün bir hatla bir fasıl mecmuasına kaydedilmesi pek sık rastlanan bir durum değildir. Yukarıda verilen örnek, daha 18. yüzyılda, Ermenîlerin klasik Türk müziğindeki mevcudiyetinin açık bir izi olması sebebiyle dikkat çekicidir.
Çingenelerin Türk musiki tarihindeki varlıklarıyla ilgili veriler oldukça sınırlıdır. Hele Çingene kökenli bestekârlarla ilgili elimizde yok denecek kadar az malumat vardır. Hâlbuki müzikle olan güçlü ilişkileri ve içlerinden pek çok müzisyen çıkmasıyla meşhur bir milletin Bizans döneminden beri yaşadıkları İstanbul’da, özellikle de eğlence müziği çerçevesinde eserler veren bestekârlar yetiştirmeleri pek tabi bir durumdur. Güfte mecmualarında bu bestekârlardan bir kısmının adına ulaşılması, Çingene bestekârların Klasik Türk müziği camiasındaki yerleriyle ilgili yeni bilgiler edinilmesini temin etmiştir.
Yahudilerin, özellikle daha erken dönemlerde, diğer gayr-i müslim unsurlardan daha yoğun biçimde klasik Türk musikisine katılım sağladıkları yakın zamanlarda anlaşılmaya başlamıştır. Osmanlı Yahudileri arasından pek çok besteci çıkmış, önemli icracılar yetişmiştir. Büyük Türk bestecilerini yetiştiren hocalardan da Yahudi olanlar vardır. Ancak diğer Osmanlı musikişinasları gibi bu zevatın da ayrıntılı biyografisini yazabilmek mümkün olmamaktadır. İlk defa bu makalede gösterileceği gibi, bugüne değin Rum kökenli olduğu bilinen İlya aslında Yahudi’dir. Bu bilgi bestekârın biyografisi hakkında mühim bir detayı sunmaktadır. Bu detay bizi, İlya’nın biyografisini doğru yönde inşa etmeye sevk etmektedir. İsimleri çok az bilinen Yasef ve Salom/ Solom’un (muhtemelen Solomon) kimliği ve sanattaki yerleri hakkında da makalede ilk defa neşredilecek belgeler birinci elden kaynaklık edecektir.
Türk-Rum musiki ilişkilerinin 600 yılı aşkın bir geçmişi olduğu açıktır. Söz konusu ilişkilerin hem Rum hem de Türk kaynaklarından takip edilmesi, bütüncül bir musiki tarihi yazımı için gereklidir. Türk kaynakları arasında sayı ve çeşitlilik itibariyle en zengin görünümü sunan güfte mecmualarında Türk musikisi repertuarındaki Rumca ya da Türkçe-Rumca mülemma güfteler tesbit edilmektedir. Bu güfteler özellikle eğlence müziği tarihi için değerli bilgiler sunmaktadır. Bazı örneklerin notaları da günümüze ulaştığı için icraya da imkân vermektedir.
İtalyanca bir güftenin Arap harfleriyle yazılması ve bir şarkı mecmuasına kaydedilmesi, çok zor rastlanacak bir durumdur. Aşağıda ayrıntılı tanıtımı yapılacak böylesi bir kayıt, Osmanlı’nın Batılılaşma serüvenini anlatan ilginç belgelerden biridir. İstanbul’da bazı topluluklar Ermenî/Rum harfleriyle Türkçe güfteler yazarken bir kesimin de Arap harfleriyle İtalyanca bir güfteyi şarkı mecmualarına yazmaları, İstanbul’un kültür katmanlarının derinliğini ve sosyal yapılarındaki açıklanması güç çeşitliliği gözler önüne sermektedir.