Büveyhîler Dönemi Bağdat’ında Yaşayan Sünnî Bir Âlim ve Diplomat: Bâkıllânî’nin Farklı İnanç Mensuplarıyla Etkileşimi
Muhammed Seyyit ŞenOnuncu yüzyılın ortalarından itibaren İslam dünyasında köklü siyasi ve dinî değişimler meydana gelmiştir. İran’da Şiî kökenli bir hanedanlık kuran Büveyhîler Bağdat’ı 945 tarihinde kontrol ettikten sonra Abbâsî halifeliğine tahakküm etmeye başlamışlardır. Geleneksel tarih anlatısında Büveyhîlerin özellikle Irak’ta Şiîliği ön plana çıkardığı ve Sünnîlere baskı yaptığı şeklinde bir algı bulunmaktadır. Büveyhîler Şiîlikle özdeşleştirilmişse de farklı din ve mezhep mensupları (Hristiyanlar, Mu‘tezilîler, Şiîler ve Sünnîler) Büveyhî sarayında iyi bir şekilde temsil edilmiş ve kendi fikirlerini özgürce ifade etme imkânı bulmuşlardır. Yine Bizans İmparatorluğu ile olan diplomatik ve kültürel etkileşim sayesinde Büveyhîler, Hristiyanlığa dair mevzularla da yakından ilgilenme imkânına sahip olmuşlardır. Bu makalede, onuncu yüzyılın önemli Eş‘arî âlimlerinden biri olan ve yaşamını Büveyhî hanedanlığı döneminde geçiren Bâkıllânî’nin (ö. 403/1013) hayatı ve eserleri üzerinde durulacak ve onun Büveyhî hanedanı ile olan olumlu münasebeti ortaya konacaktır. Böylelikle, Büveyhîler döneminde çoğunlukla mezhep ve din çatışmalarına şahit olmaktan ziyade daha esnek din ve mezhep sınırlarının ortaya çıktığı, değişik din ve mezhep grupları arasındaki farklılıkların müzakere edildiği vurgulanacaktır.
A Muslim Scholar and Diplomat in Baghdad at the Time of the Būyids: The Encounters of al-Bāqillānī within a Multi-Confessional Environment
Muhammed Seyyit ŞenThe late tenth century witnessed fundamental political and religious transformations in the Muslim world. After emerging as a Shī‘ī Dynasty in Iran in the first half of the tenth century, the Būyids controlled Baghdad in 945 and began to dominate the Sunnī Abbāsid Caliphate. In academia, it is generally believed that the Būyid Dynasty exclusively supported the Shī‘ī faith and popularized Shī‘ī practices while marginalizing and oppressing Sunnism in Iraq. Even though the Būyids were identified with Shī‘ism, different confessional groups (Christians, Mu’tazilīs, Shī‘īs, and Sunnīs) were well-represented in the Būyid court. In addition to encountering the Byzantines diplomatically and culturally, the Būyids were also engaged with Christianity. In my paper, through the life and works of a famous Sunnī theologian, al-Bāqillānī (d. 403/1013), I examine how the Būyids interacted with different religious groups. I also analyze how they established more flexible and porous confessional boundaries rather than engaging in sectarianism and religious conflict.
Şiî kökenli Büveyhî hanedanının 945 yılında Irak bölgesini ele geçirip Abbâsîler üzerinde hâkimiyet kurması İslam tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Büveyhîlerin Şiîliği hâkim mezhep hâline getirerek Sünnî Müslümanları ötekileştirdiği ve Sünnî Abbâsî halifeliğini kendi çıkarları doğrultusunda manipüle ettiği anlatılmaktadır. Büveyhîler dönemi daha yakından incelendiğinde aslında durumun yukarıda bahsedilen hususlardan daha farklı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu noktada dönemin önemli Sünnî âlimlerinden biri olan Bâkıllânî’nin hayat hikayesine ve ilmi çalışmalarına bakmak önem arz etmektedir. Sünnî bir âlim olarak Bâkıllânî Büveyhî hanedanına yoğun bir şekilde muhalefet etmekten ziyade Büveyhîler ile pozitif bir ilişki düzeyi geliştirmiş ve Sünnîlik adına önemli çalışmalarda bulunmuştur. Büveyhîlerden gelen davet üzerine öncelikle Şiraz’a gitmiş ve Büveyhî sarayındaki ilmi toplantılarda Sünnîliğin itikadî görüşlerini Mu‘tezilî ve Şiî âlimlere karşı başarıyla savunmuştur. Bâkıllânî toplantılardaki üstün başarısından dolayı Büveyhî Sultanı Adudüddevle’nin takdirini kazanmış ve sultanın oğlu Simnânüddevle’nin eğitilmesi görevini üstlenmiştir. Bâkıllânî daha sonra sultanla beraber Bağdat’a gelmiş ve burada ilmî faaliyetlerine devam etmiştir. Bâkıllânî’nin ilmî faaliyetleri sadece Bağdat ile sınırlı kalmamıştır, zira Büveyhî sultanı tarafından elçi olarak Bizans İmparatorluğu’na gönderilmiştir. İstanbul’daki elçilik görevi esnasında Bizans İmparatoru II. Basil ve İstanbul patriği ile İslam ve Hristiyanlık hakkında bazı teolojik tartışmalarda bulunmuş ve Bizanslılar tarafından onun ilmî yetkinliği ve tartışmalardaki üstün performansı takdir edilmiştir. Elçilik görevinden sonra Bağdat’a dönen Bâkıllânî meşhur Mansûr Camii’nde İmam Eş‘arî’nin kelam alanındaki el-Lümaʿ adlı eserini okutmuştur. Ayrıca kendisi de Eş‘arî kelamının önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen et-Temhîd’i kaleme almış ve eserini Büveyhî sultanına ithaf etmiştir. Bâkıllânî’nin öğretim hayatında ve kişisel çalışmalarında kelam ilmi üzerinde durması dönemin ilmî dünyasını anlamak bakımından önem arz etmektedir. Büveyhîler döneminde hem Şiîliği hem de Mu‘tezilîliği temsil eden önemli âlimler yetişmiş ve kelam sahasında kayda değer eserler kaleme almışlardır. Dolayısıyla Bâkıllânî de bu alana yönelmiş ve Sünnî kelam düşüncesini esaslı bir şekilde ortaya koymuştur. Örneğin meşhur Mu‘tezilî âlim Kādî Abdülcebbâr, Eş‘arî’nin el-Lümaʿ adlı eserine Nakzü’l-Lümaʿ adlı bir reddiye yazınca Bâkıllânî de onun eserine Nakzu Nakzi’l-Lümaʿ adında karşı bir reddiye yazmıştır. Yine, et-Temhîd adlı eserinde imâmet konusuna temas etmiş ve Şîa’nın görüşlerini açıkça tenkit ederken Sünnî görüşlerin haklılığını müdafaa etmiştir. Keza Şiîlerin Sünnî halifelere ve bazı sahabeye karşı yapılan eleştirilerine cevap vermek adına Menâkıbü’l-eʾimme ve nakzü’lmetâʿin ʿalâ Selefi’l-ümme adlı eserini kaleme almıştır. Benzer şekilde dönemin önemli Şiî âlimlerinden Şeyh Müfîd ile imâmet ve usûl konusunda yapmış olduğu münazaalardan sonra el-Mesâil ve’l-mücâlesâtü’l-mensûre isimli bir risale yazmış ve Şiîliği açıkça eleştirmiştir. Ayrıca o dönemde bazı Şiî taraftarlarca dile getirilen mevcut Kur’ân’ın değiştirildiğine dair iddialara karşı el-İntisâr li’l-Kur’ân veya el-İntisâr li-sıhhati nakli’l-Kur’ân ve’r-red ʿalâ men nehalehü’l-fesâd bi-ziyâde ev nuksân isminde bir eser yazmıştır. Yanı sıra Bâkıllânî bu dönemde İsmâilî (Bâtınî) fikirlerle de mücadele içerisine girmiştir, zira 10. asrın ikinci yarısında Mısır’daki Şiî Fâtımî hanedanı Irak’ta yoğun bir ilmî ve siyasi faaliyette bulunmuştur. Fâtımî davetçilerinin Irak’taki etkili faaliyetleri sonucunda bazı valiler cuma hutbelerini Fâtımî halifesi adına okutmaya başlamışlardır. Bu süreçte Bâkıllânî Abbâsîlerle iş birliği içerisinde olmuş ve Sünnî Abbâsî halifesinin otoritesini artırmaya dönük birtakım faaliyetlerde bulunmuştur. Örneğin Bâkıllânî İsmâilî fikirlerin batıl olduğunu ortaya koymak için Keşfü’l-esrâr fi’r-red ʿale’l-Bâtıniyye adlı eserini yazmıştır. Yine Sünnî Abbâsî halifeliğinin meşruluğunu müdafaa etmek için Nusretü’l-Abbâs ve imâmeti benîh (Abbâs Oğullarının İmâmetinin Savunulması) veya İmâmetu Benî Abbâs (Abbâs Oğullarının Liderliği) isimli eserini kaleme almıştır. Ayrıca Bâkıllânî Abbâsîlerin siyasi pozisyonlarını güçlendirmek adına el-İmâmetü’l-kebîre (Büyük İmâmet) ve el-İmâmetü’s-sagīre (Küçük İmâmet) isminde risaleler de meydana getirmiştir. Dolayısıyla Bâkıllânî kendi zamanındaki sosyopolitik yapıyı çok iyi takip etmiş, Sünnî düşüncenin korunması ve yayılması adına önemli ilmî aktivitelerde bulunmuştur. Sonuç olarak Bâkıllânî’nin yaşamı ve eserleri Büveyhîler döneminde Şiî tahakkümün bulunmasından ziyade farklı inanç mensuplarının kendisini güzel bir şekilde ifade edebildiğini ve birbirleriyle ilmi müzakerelerde bulunabildiklerini göstermektedir. Bâkıllânî de Büveyhîlerin farklı ekollere mensup âlimlere karşı olan mütemayil durumundan güzel bir şekilde istifade etmiş ve Sünnîliği başarılı bir şekilde savunmuştur.