Tradition of Knowledge in the Mamluk Period (13th-14th Centuries)
Comparison of Two Gulistān Translations Written in Mamluk and Anatolian Fields in Terms of Translation Qualities And Style Features
Olcay KocatürkThe first Turkish translation of Saʿdī’s famous book Gulistān was written by Sayf-i Sarāyī in Mamluk-Kipchak Turkish at the end of the 14th century. This translation gained importance with its literary quality and value among the publications written in the field of Mamluks and consisting of translations. An unfettered understanding and attitude are exhibited from time to time in translation studies, which have been an important field of scientific and literary activity since the earliest times when Turks interacted with foreign languages and cultures. One of the examples of this, the Kipchak Gulistān translation is in the category of translations that create a special type of writing on which the source text is grounded and that cares about the transfer from culture to culture, rather than being an interlingual translation made word for word (tahta al-lafz/verbum e verbu) like its counterparts. Although they are not necessarily “adaptations”, such works have the value of a scientific resource that gives us clues about the culture and mentality of the society, as well as the literary understanding of the author. Written by Manyasoğlu Mahmūd nearly forty years after Sarāyī’s work, the first Gulistān translation in the Anatolian field, differs from the other in terms of its writing purpose and method. But the translator’s various dispositions have been decisive in the volume and content of the translation. This paper firstly aims to evaluate the Turkish translation activities in the Mamluk field in general and then compare the two Gulistān translations, which were written in recent periods but on distant grounds, around the above-mentioned subject focuses.
Memlük ve Anadolu Sahasında Yazılmış İki Gülistân Tercümesinin Tercüme Nitelikleri ve Üslup Özellikleri Bakımından Karşılaştırması
Olcay KocatürkSaʿdî’nin meşhur eseri Gülistân’ın Türkçedeki ilk tercümesi Seyf-i Sarâyî tarafından 14. yüzyılın sonlarında Memlük-Kıpçak Türkçesiyle kaleme alınmıştır. Bu tercüme, Memlük sahasında yazılan ve önemli bölümü yine tercümelerden oluşan neşriyat içinde, edebî nitelik ve değeriyle öne çıkmaktadır. Türklerin yabancı dil ve kültürlerle etkileştiği en eski çağlardan itibaren önemli bir ilmî ve edebî faaliyet alanı olarak yer tutan tercüme çalışmalarında, zaman zaman epeyce serbest bir anlayış ve tutumun sergilendiği görülebilmektedir. Bunun örneklerinden Kıpçakça Gülistân tercümesi de benzerleri gibi kelimesi kelimesine (tahte’l-lafz/verbum e verbu) yapılmış diller arası bir çeviri olmaktan öte, kaynak metnin zemin kılındığı özel bir telif türünü oluşturan ve kültürün kültüre aktarımını önemseyen tercümeler sınıfındadır. Mutlaka bir “uyarlama” mahiyetinde olmamakla birlikte, bu tür eserler bize müellifin edebî anlayışı kadar bulunduğu toplumun kültürü ve zihniyeti hakkında ipuçları sunan ilmî kaynak değeri taşırlar. Sarâyî’nin eserinden yaklaşık kırk yıl sonra Manyasoğlu Mahmud tarafından yazılan Anadolu sahasındaki ilk Gülistân tercümesi ise, yazılış amacı ve yöntemiyle diğerine göre farklar barındırsa da onda da mütercimin çeşitli tasarrufları tercümenin hacim ve içeriğinde belirleyici olmuştur. Bu çalışmada, önce genel olarak Memlük sahasındaki Türkçe tercüme faaliyetlerinin değerlendirilmesi, ardından yakın dönemlerde ama uzak zeminlerde yazılmış iki Gülistân tercümesinin yukarıda değinilen konu odakları etrafında karşılaştırılması amaçlanmıştır.