Studies on Mawlawiyah, Mawlana and Sheikh Ghalib
Appearance Forms of Rumi and Mawlawiyah in Turkish Novel
Derya GüllükMawlana Jalal al-Din Muhammad Rumi (1207-1273), a Sufi who lived in the 13th century, has an undeniable place in the history of Turkish culture with his works and ideas. Mawlawiyah, which was institutionalized after the death of Rumi, also appears as a source of great benefit for Turkish culture. A Sufi tradition has formed around the works and thoughts of Rumi, and this tradition has created a specific and versatile agenda in the world of literature. As a major subject in the Turkish novel, Rumi and Mawlawiyah are treated from different aspects. From the Republic to the present, we see that different perceptions of Rumi emerged as a result of the conflict of different ideologies. In this perception, we see that Rumi’s syncretic structure is brought to the fore and instrumentalized by the invention and construction of different Rumi identities with the changing perception of religion in every period. All these have also affected the appearance forms of Rumi and Mawlawiyah in the Turkish novel. With the declaration of 2007, which coincides with the 800th anniversary of Rumi’s birth, as the “World Rumi Year” by UNESCO, the interest in Rumi in Turkish novels has increased and Rumi has been rediscovered. Rumi’s transformation into a consumption object as an element of popular culture also coincided with these years. In the end, we see that Rumi is fictionalized with an ideological engagement rather than in Turkish novels and is brought to the forefront as a “humanist” character and Mawlawiyah is handled in the novels as a cultural richness through music.
Türk Romanında Mevlana ve Mevleviliğin Görünüm Biçimleri
Derya GüllükXIII. yüzyılda yaşamış bir mutasavvıf olan Mevlana Celaleddin Rumi (1207-1273), eserleri ve ortaya koyduğu fikirleriyle Türk kültür tarihinde yadsınamayacak bir yere sahiptir. Mevlana’nın vefatından sonra kurumsallaşan Mevlevilik de Türk kültürü için kendisinden çokça istifade edilen bir kaynak olarak karşımıza çıkmaktadır. Mevlana’nın vermiş olduğu eserler ve düşünceleri etrafında bir tasavvuf geleneği oluşmuş ve bu gelenek edebiyat dünyasında da spesifik ve çok yönlü bir gündem yaratmıştır. Türk romanında başat bir konu olarak Mevlana ve Mevlevilik birbirinden farklı veçheleriyle ele alınarak işlenmiştir. Cumhuriyet’ten bugüne farklı ideolojilerin çatışmasıyla ortaya birbirinden farklı Mevlana algılarının çıktığını görürüz. Bu algıda, Mevlana’nın senkretik yapısının ön plana çıkarıldığını ve her dönem değişen din algısıyla birlikte birbirinden farklı Mevlana kimliklerinin icat ve inşa edilerek araçsallaştırıldığını müşahede ederiz. Tüm bunlar, Türk romanındaki Mevlana ve Mevleviliğin görünüm biçimlerine de sirayet etmiştir. Mevlana’nın doğumunun 800. yılına denk düşen 2007 yılının UNESCO tarafından “Dünya Mevlana Yılı” olarak kabul edilmesiyle birlikte, Türk romanında da Mevlana’ya olan ilgi artmış ve Mevlana adeta yeniden keşfedilmiştir. Mevlana’nın popüler kültürün bir unsuru olarak tüketim nesnesine dönüştürülmesi de tam olarak bu yıllara denk düşmüştür. Nihayetinde, Mevlana’nın Türk romanında daha ziyade ideolojik bir angajmanla kurgulandığını ve “hümanist” bir karakter olarak ön plana çıkarıldığını, Mevleviliğin de mûsikî aracılığıyla kültürel bir zenginlik olarak romanlarda işlendiğini görüyoruz.