In a contemporary society characterised by fragmentation and complexity, political iconography has re-emerged as a potent tool for challenging authority and exploring themes of identity and dissent. This study examines the ways in which artists such as Banksy, Barbara Kruger, Ai Weiwei, and Shepard Fairey employ iconography not merely as a vehicle for conveying imagery but also as a transformative language of resistance. These artists use physical and digital spaces to amplify sociopolitical tensions, embedding complex messages within symbols. This approach encourages audiences to confront the underlying power structures and collective identities. While political iconography is often associated with the concepts of power, authority, rebellion, and propaganda, theoretical approaches to iconography frequently focus on its structural principles rather than its role within political ideologies, state control, or activist art. This study aims to address this lacuna by examining how visual symbols function within the frameworks of oppression and resistance, thereby revealing their role as instruments of ideological negotiation. By employing a targeted approach that combines case studies and visual analysis of four artists with distinct approaches, this research demonstrates that visual symbols are not merely aesthetic; rather, they serve as influential agents within the collective consciousness. The findings indicate that this evolving visual lexicon not only reflects contemporary issues but also serves as a catalyst for public engagement, thereby blurring the boundaries between observer and participant. By analysing the strategic use of symbols in visual activism, this study contributes to an understanding of iconography as an essential element of modern resistance and examines the potential of non-verbal critique in the digital age.
Parçalanma ve karmaşıklık ile karakterize edilen çağdaş toplumda, politik ikonografi, otoriteye meydan okumak ve kimlik ile direniş temalarını ele almak için güçlü bir araç olarak yeniden ortaya çıkmıştır. Bu çalışma; Banksy, Barbara Kruger, Ai Weiwei ve Shepard Fairey gibi sanatçıların ikonografiyi yalnızca imgeleri aktarmanın bir aracı olarak değil dönüştürücü bir direniş dili olarak nasıl kullandıklarını incelemektedir. Söz konusu sanatçılar, fiziksel ve dijital mekânları kullanarak sosyopolitik gerilimleri görünür kılmakta ve semboller aracılığıyla karmaşık mesajlar üretmektedir. Bu yaklaşım, izleyicileri güç yapıları ve kolektif kimliklerle yüzleşmeye teşvik etmektedir. Politik ikonografi genellikle güç, otorite, isyan ve propaganda kavramlarıyla bağlantılı olsa da ikonografiye yönelik teorik yaklaşımlar çoğunlukla onun politik ideolojiler, devlet kontrolü veya aktivist sanat içindeki işlevi yerine, yapısal ilkelerine odaklanmaktadır. Bu çalışma, görsel sembollerin baskı ve direniş bağlamlarında nasıl işlediğini inceleyerek onların ideolojik müzakere araçları olarak rollerini ortaya koymayı ve böylece literatürdeki boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. Araştırma; farklı yaklaşımlar benimseyen dört farklı sanatçının eserleri üzerine yapılan örnek inceleme ve analizler yoluyla görsel sembollerin yalnızca estetik nesneler olmadığını aksine kolektif bilinç içinde etkili araçlar olarak işlev gördüğünü ortaya koymaktadır. Bulgular, bu değişen görsel söz dağarcığının yalnızca güncel meseleleri yansıtmakla kalmayıp aynı zamanda kamusal katılımı teşvik eden bir katalizör işlevi gördüğünü göstermektedir.