Boğaziçine Sığınanlar

Türkiye'ye İltica Eden Alman İlim Siyaset ve Sanat Adamları 1933-1953
DOI :10.26650/AB/AA07.2022.047   
YazarFritz Neumark
ÇevirmenŞefik Alp Bahadır

İlerdeki bölümler, az ya da çok tamamlanmış bir otobiyografi anlamını taşıyan anılar olarak anlaşılmamalıdır. Bu kitap ile sadece benim ve dostlarımın, tanıdıklarımın yaşamlarının belli bir kesiti özel bir bakış açısı altında anlatılmaya çalışılacaktır. Onları kaleme almaya karar vermemde, bir çok Alman ve Türk meslekdaşımın, bu kitapta bahsedilen Türkiye Mültecilerinden sağ kalan pek az kişiden biri olmam nedeniyle beni zorlamaları en büyük rolü oynamıştır. Böylece, genellikle hafızamda kalanlara dayanarak, nisbeten çok sayıda Alman dili konuşan bilim adamı ve sanatçının çok az tanıdıkları bir ülkede geçirdikleri bu onyılları ciddi ve kısmen de neşeli yanlarıyla anlatmaya çalışacağım.
Değineceğim sorunları ve olayları kısmen ele alan bazı eserler daha önce yayınlanmış bulunuyor. Bunların arasında ilk sırada, Horst Widmann’ın yaklaşık üçyüz sayfa tutan ve 1973’de Bern’de Herbert Lang ve Frankfurt’ta Peter Lang tarafından yayınlanan «Sürgün ve Eğitim Yardımı: Alman Dili Konuşan Akademisyenlerin 1933 sonrası Türkiye İlticası» adlı eserini saymak gerekir*. Bunlar arasında, Ernst Reuter’in basımı mükemmel bir şekilde gerçekleştirilen mektupları istisna olmak üzere (Berlin Senatosu emriyle Berlin Eyalet Arşivi, Çağdaş Tarih Bölümü tarafından dört cilt halinde, Propylaeen Basımevinde 1972’den itibaren yayınlanmıştır) Wilhelm Röpke’nin mektupları (Mektuplar 193^-1966, E. Reutsch Basımevi, Erlenbach-Zürih, 1976) ve Rudolf Nissen’in «Beyaz Yapraklar - Siyah Yapraklar» (DVA, Stuttgart 1969) adlı bazı ayrıntılı açıklamalar içeren hatıratı sayılabilir. Ancak, Nissen’de olduğu gibi yazarın iltica süresince Türkiye’deki çalışmaları ya kısmi bir önem taşıyor, ya da yazar - Widmann gibi - daha ziyade belgesel araştırmalara ve röportajlardan çıkarttığı sonuçlara başvurmak zorunda kalıyor. Widmann’m eseri muhakkak ki küçümsenemez; ama kanımca, anlattığı çalışmalara şahsen katılmamış ve biz mültecilerin doğrudan doğruya edinmiş olduğumuz deneyimlere sahip olmamış bir yazar zorunlu olarak, en azından bir birlik halinde önem taşıyan ayrıntıları değerlendirebilmekten veya yıllar boyu yaşantımızı çevreleyen havayı tam olarak yansıtabilmekten uzaktır. Philipp Schvoartz’m «Türkiye Yıllan Anılan» nın (1972) böyle bir eksik yanı yok, ancak o da mesleki ve zaman açısından sınırlı ve ayrıca - ne yazık ki - kitap halinde yayınlanmadı.
Nasyonal-sosyalist diktatörlüğün baskısı altında oluşun, Alman bilim adamları, sanatçıları ve politikacılarının göç olayı elbette oldukça geniş tabakadan kapsıyordu ve 1933 sonrası yıllarda birçok ülkede, özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde, bulunan Alman dili konuşan mültecilerin mutlak sayısı Türkiye’ye sığınanların sayısını çok aşmıştı. Fakat sanıyorum ki, Hitler Almanyasından kaçan mültecilerin nisbi önemi hiçbir yerde Türkiye Cumhuriyetindeki kadar büyük olmamış ve çalışmaları kalıcı bir tesir bırakmamıştır. Bunun bir nedeni de bilim adamlarının ve sanatçıların faaliyetlerini daha ziyade iki şehirde yoğunlaştırmış olmalarıdır. Bu iki şehir eski başkent İstanbul ve yeni başkent Ankara’dır. Diğer yandan, Alman dili konuşan mültecilerin Türkiye’de tüm nüfusa göre sayısal oranlan mültecilerin yaptıkları çalışmaların önemini isabetli bir şekilde yansıtmamaktadır. Çünkü 1933 yıllarında bu ülkede okuma -yazma bilmeyenlerin oranı, «Nazi Almanyası» mültecilerinin mesleki faaliyette bulunduktan diğer ülkelere nazaran oldukça yüksek idi. Kanımca herşeye rağmen, Alman dili konuşan bilim adamları ve sanatkarların o ülkedeki doktor, avukat, kimyager, fizikçi ve dil öğretmenlerine, ayrıca bazı memur gruplarına yaptıktan etki olağanüstü geniş ve derin olmuştur. Bu etki sadece çağdaşlar için değil, sonraki bir-iki nesil için de geçerlidir.
Ve nihayet, her türlü - özellikle gönüllü olmayan - ilticanın, nereye olursa olsun, beraberinde getireceği genel sorunlara ek olarak Türkiye’deki çalışmalarımızda iki özel zorlukla daha karşılaştığımızı belirtmek gerekiyor. Bunlardan birisi din (İslam), diğeri ise dil idi. Bunlardan kaynaklanan sorunlara ilerde ayrıntılı olarak değinmemiz gerekecek. Şimdiden bunlara kısaca değiniyorum, çünkü Alman mültecilerin Türkiye’de yürüttükleri çalışmaların başarısı bu değinilen iki özel - ve özellikle büyük! - zorlukla savabildiği sürece daha da belirginleşiyordu.
Bu kitabı, ilk planda eski Türk öğrencilerime, meslekdaşlarıma ve hala Boğaziçi’nde veya Anadolu’da yaşamakta olan arkadaşlarıma ve ikinci planda uzun iltica yıllarımı birlikte geçirdiğim Alman dili konuşan meslekdaşlarıma ve tanıdıklarıma atfediyorum. Çoğu bugün artık ne yazık ki yaşamıyor. Nazi diktatörlüğü döneminde kısa veya uzun süre, benim gibi Türkiye’de çalışmış olan ve bugün hayatta bulunan çok az - tahminimce bir düzineden daha az - kişi var; örneğin Clemens Holz-meister, Curt Kossvoig, Ernst Hirsch, Friedrich Breusch ve Rosemarie Heyd. Fakat, ölenlerin birçoğunun eşleri veya kardeşleri henüz bayattalar. Onların yanısıra çocuklarının ve torunlarının da büyükleri için böylesine büyük, kelimenin tam anlamıyla hayati önem taşıyan ve bu kitabın, imkân dahilinde, sadık ve canlı bir resmini çizmeye çalıştığı olaylara belli bir ilgi göstereceklerini ümit ediyorum.

KonularHistory

BİLGİ


E-ISBN978-605-07-0907-0
YayıncıIstanbul University Press
Yayın Tarihi04.09.1982
Kapak (PDF)
Tam Metin (PDF)

ABONE OL




PAYLAŞ




İstanbul Üniversitesi Yayınları, uluslararası yayıncılık standartları ve etiğine uygun olarak, yüksek kalitede bilimsel dergi ve kitapların yayınlanmasıyla giderek artan bilimsel bilginin yayılmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. İstanbul Üniversitesi Yayınları açık erişimli, ticari olmayan, bilimsel yayıncılığı takip etmektedir.