Bundan tam yüz yıl önce, 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Genellikle bu antlaşma, yeni Türkiye devletinin uluslararası sistem tarafından tanınmasını/tescilini sağlayan bir antlaşma olarak değerlendirilmektedir. Bunun diğer bir anlamı, Türkiye’nin bağımsızlığının uluslararası sistem tarafından kabul edilmesidir. Özellikle bu bağımsızlık meselesi son derece önemlidir, çünkü 19.yüzyılın son çeyreğinin başında (1875) mali iflasını ilan etmiş, altı yıl sonra da (1881) Düyûn-ı Umumiye’yi kabul etmek zorunda kalmış bir devlet/ ülke halinden kurtulmuş olunuyordu. Üstelik Osmanlı Devleti ve özellikle Müslüman Türk milleti Balkan Savaşları’ndan beri on yıl süren bir savaşın içindeydi. Aynı zamanda söz konusu kurtuluş, bu savaş halinin sona ermesi anlamına geliyordu. Her ne kadar bu savaş hali, Osmanlı Devleti için I. Dünya Savaşı’nı bitiren Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) ile sona ermiş gibi gözükse de öyle olmamış; İtilaf Devletleri’nin Anadolu ve Doğu Trakya’yı işgal etmelerine karşılık Mustafa Kemal Paşa’nın liderlik ettiği “Milli Mücadele” adı verilen silahlı bir direniş hareketine dönüşmüştü. Sonunda bu istiklal mücadelesi 30 Ağustos 1922’de zafere ulaşmış; 11 Ekim 1922’de, Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra da barış antlaşmasının imzalanacağı Lozan Konferansı (20 Kasım 1922) başlamıştı. Bu arada, yukarıda bahsettiğimiz savaş halini barışçı bir şekilde sona erdirmek için Sadrazam Damad Ferid Paşa hükümeti, Sultan Vahdeddin’in rızasıyla Sevr Barış Antlaşması’nı 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalamıştı. Ancak Atatürk’ün ünlü eseri Nutuk’ta, “suikast belgesi” dediği bu antlaşma hem Millî Mücadele hareketinin başarılı olması ve hem de Sultan Vahdeddin tarafından resmen onaylanmaması yüzünden yürürlüğe girmemiş, kadük kalmıştı. Hemen belirtelim ki Sevr Antlaşması’nın bu olumsuz özelliği, eski rejim-yeni rejim tartışmalarında hem eski rejim olan Osmanlı Devleti’ni temsil etmesi ve hem de Lozan Antlaşması’nın olumsuz yönlerini örtmesi bakımından kriter olarak önemli bir işlev görmüştür. Bundan dolayı Sevr Antlaşması, Cumhuriyet’in resmi tarih anlayışının Lozan Antlaşması değerlendirmelerinde bir çeşit “negatif kıyas öznesi” olmuş ve bunun sonucunda Lozan Antlaşması, millet için “sıfır hükmünde” olan Sevr Antlaşması ile mukayese edilerek kendisine “zafer payesi” verilmeye çalışılmıştır. Biz burada Lozan Antlaşması için zafer-hezimet tartışmalarına girecek değiliz. Ancak bu tartışmaların Lozan dahil yakın dönem tarihin doğru ve gerçeğe yakın bir şekilde anlaşılmasını zorlaştırdığını ve tartışmaları ideolojik bir zemine taşıyarak Cumhuriyet taraftarı/karşıtı şekline dönüştürdüğünü söylemeliyiz. Böylece Lozan Antlaşması, siyasi-ideolojik zeminde kalmakta ve hiçbir şekilde “tarihin nesnesi” olamamakta ve bu da yakın tarihin normalleşmesini önlemektedir. |