OLAĞANÜSTÜ DURUMLARDA ÇOCUK SAĞLIĞININ KORUNMASI
Emine Gülbin Gökçay, Gonca Keskindemirci, Öykü Özbörü Aşkan, Melike Zeynep Tuğrul AksakalDeprem gibi doğal afetler, başta çocuklar olmak üzere tüm toplumun kırılganlığının arttığı acil durumlardır. Acil durumlarda, besleyici özelliği, biyoimmünolojik içeriği, ideal sıcaklıkta ve hazır olması nedeniyle benzersiz özelliklere sahip anne sütü ile beslenme çok önemlidir. Sağlıklı beslenmenin sağlanması, çocukluk çağı aşılarının uygulanması, bulaşıcı hastalıkların önlenmesi, barınma ve çocuk güvenliğinin sağlanması, ruh sağlığının korunması acil durumlarda çocuk sağlığının korunmasında temel konulardır. Afet yaşayan çocukların takibi, uzun süreli fiziksel ve psikolojik etkiler açısından gereklidir. Ayrıca büyüme ve gelişmenin izlenmesi, kronik hastalığı olan çocukların bakımının sürdürülmesi ve okula devamın sağlanması gereklidir. Bu makalenin amacı, acil durumlarda çocuk sağlığını korumanın temel ilkelerini sunmaktır.
CHILD HEALTH PROTECTION DURING EMERGENCY SITUATIONS
Emine Gülbin Gökçay, Gonca Keskindemirci, Öykü Özbörü Aşkan, Melike Zeynep Tuğrul AksakalNatural disasters such as earthquakes are emergency situations when the fragility of the entire society, especially children, increases. In emergency situations, breastfeeding is crucial due to its unique characteristics: nutrient and bio-immunological content, optimum temperature and readiness for the baby. Ensuring healthy nutrition, maintaining childhood vaccination, preventing infectious diseases, providing sheltering and child safety, and preserving mental health are the basic issues in protecting child health during emergencies. Following the children who have experienced a disaster currently is necessary regarding longterm physical and psychological effects. Moreover, monitoring the growth and development, maintaining the care of children with chronic diseases, and continuity of school attendance are essential under these circumstances. The aim of this article is to present the basic principles of child health protection during emergency situations.
Makalede olağanüstü durumlarda çocuk sağlığının korunması için gereken prensiplerin bilimsel veriler ışığında sunulması amaçlanmıştır.
Her koşulda bebeklerin ve küçük çocukların sağlıklarının korunması için ilk 6 ay tek başına anne sütü ile beslenmelerinin sağlanması ve anne sütü ile beslenmenin en az 2 yaşına kadar sürdürülmesi önerilmektedir. Anne sütü hayati önem taşır çünkü güvenlidir, besleyicidir, ideal sıcaklıktadır ve hazırlanması gerekmez. Besleyici özelliklerinin yanı sıra içerdiği antikorlar, lizozim, laktoferrin, oligosakkaritler, büyüme faktörleri gibi biyoaktif bileşenleri ile anne sütü bebeği birçok bulaşıcı hastalıktan korur ve ileri yaştaki kronik hastalık riskini azaltır. Afetlerde annelerin yaşadıkları stres nedeniyle annelerde süt inme refleksi baskılanabilmekte, geçici olarak süt yapımı azalabilmektedir. Bu durum doğru yaklaşım ile üç günde düzelmektedir. Annelerin bebeklerini sık emzirmeye ve uzun süre memede tutmaya devam etmeleri süt yapımını yeniden artırmaktadır. Her anne kendi beslenme durumundan bağımsız olarak bebeğini başarı ile emzirebilir. Emziren annelerin mümkün olduğunca emzirmeyi sürdürmeleri ve bebeklerin anne sütü almaları olağanüstü durumlarda daha da önemlidir. Bunun için anneler korunmalı ve desteklenmelidirler. Özellikle altı aydan küçüklerin anne sütü alamadıkları durumlarda sağlık çalışanlarının kontrolünde süt veren başka bir annenin sütanne olması sağlanabilir. Bu durumda anne sütü doğrudan memeden ya da hijyen koşullarına dikkat edilerek elle sağılıp fincanla verilebilir.
Dünya Sağlık Örgütü, UNICEF ve ülkelerin sağlık bakanlıkları olağanüstü koşullarda emzirmeye devam etmenin çok önemli olduğunu vurgulamakta, doğrudan halka mama dağıtımını önermemektedir. Anneden ayrı olması gibi bebeğin annesinin sütünü alamadığı özel koşullarda ve süt annenin bulunmadığı durumlarda formül mama gerekebilir. Kamu sağlık görevlilerinin kontrolü dışında hazır mama dağıtımı, anne sütünden yararlanmayı olumsuz etkilemekte bebeklerin büyüme ve gelişmesinde kısa ve uzun dönemde önemli sorunların yaşanmasına neden olmaktadır. Olağanüstü durumlarda formül mama ile beslenen bebekler için en güvenli tercih, suyla karıştırılması gerekmeyen sıvı bebek mamalarıdır. Tek seçenek toz formül mama ise; ölçü kaşığı kullanılarak mama hazırlanmalı, sulandırılması sırasında su sıcaklığı 70°C ve üzerinde olmalıdır. Mamanın soğutulması sulandırıldıktan sonra yapılmalıdır. Temizlik açısından hazırlanan mama biberon yerine fincan ile verilmelidir. Anne sütü olmayan ve mama ile beslenen 4 aydan büyük bebeklere meyve püresi, yoğurt ve sebze püresi uygun şekilde hazırlanarak verilebilir. Büyük çocuklarda kolay hazırlanan besinler tercih edilmelidir. Bölgede yetişen meyve ve sebzenin kullanımı sağlıklı beslenmenin sürdürülebilirliği açısından önemlidir.
Afetlerde ishaller ve solunum yolu enfeksiyonları en sık görülen çocuk ölüm nedenleri arasında yer alır. Anne sütü ile beslenen bebeklerde bu hastalıklar daha az görülür ya da görülse de daha hafif seyreder. Anne sütü yerine kullanılan ürünler özellikle toz mamalar kontamine su, kötü hijyen ve besleme aletlerinin uygun olmayan şekilde temizlenmesi enfeksiyon riskinin artmasına neden olur. Anne sütü almayan bir bebeğin patojenlerle enfekte olma, yetersiz beslenme ve ölüme yol açan çok sayıda ağır hastalığa yakalanma olasılığı daha yüksektir. Deprem sonrası yapılmış bir çalışmada; bağışlanan bebek maması alanlarda ishal insidansının almayanlara göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Mamaların kontrolsüz dağıtımı, bebeklerde ve küçük çocuklarda ishal riskini artırmaktadır.
Afetlerde aşı uygulamaları aksayabilmektedir. Çocukların aşılanma durumları değerlendirilmelidir. Önceki aşı kayıtlarına ulaşılabiliyorsa yaşa uygun aşılamaya devam edilmeli, kayıtlarına ulaşılamıyorsa hiç aşısız kabul edilerek program oluşturulmalıdır. Kesintiye uğramış programlarda aşılama kalınan yerden sürdürülür. Fekal oral bulaş riskinin arttığı olağanüstü durumlarda hepatit A ve polio aşılamasının aksamaması çok önemlidir. Sağlık hizmetlerine erişimde güçlük, yerleşim kamplarındaki aşırı kalabalık ve hızlı nüfus hareketleri kızamık gibi bulaşıcı hastalıkların riskini artırır. Kızamık Eliminasyon Programı’nda belirtildiği gibi riskli bölgelerdeki; 6 ay üzeri çocukların kızamık aşılanma durumlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Depremde yaralananlar tetanos profilaksisi açısından değerlendirilmelidirler. Kafa travması olanlar olası beyin omurilik sıvısı kaçağı nedeniyle konjuge pnömokok aşısı ile yaşına uygun eksiksiz aşılanmalı, iki yaşından büyüklere, konjuge pnömokok aşısından en erken 8 hafta sonra polisakkarit pnömokok aşısı da yapılmalıdır. H.
İnfluenza Tip b, Meningokok ACWY ve B aşıları da çocuğun yaşına ve aşılanma durumuna göre uygulanabilir. Afetlerde deri enfeksiyonlarından korunmak için çocukların saç, tırnak ve deri temizliğinin düzenli olarak yapılması; hava koşullarına uygun temiz kıyafetlerin ve ayakkabıların giyilmesi önemlidir.
Depremlerde güvenli barınma alanlarının sağlanması önceliklidir. Çocuklu aileler, kimsesiz ya da refakatçisiz çocuklar en kısa sürede güvenli alanlara nakledilmelidirler. Bölgelerde çocuklara kol bandı takılmalıdır. Doğal afetlerde çocuk istismarı riski artmaktadır. Bu nedenle, bölgedeki çocuklara uygun sosyal desteğin ve okul devamlılığının sağlanması çok önemlidir. Çocuk güvenliğinde kamu görevlileri yer almalı, refakatçisiz çocukların korunması devlet tarafından organize edilmelidir.
Afetlerde çocukların sevgi ve ilgiye ihtiyaçları artar. Anne sütü ile beslenmenin sürdürülmesi; emzirme sırasında salınan hormonların etkisi ile hem anne hem bebeğin ruhsal sağlığı için önemlidir. Oyunla meşgul etmenin yanı sıra beş yaşından büyüklere görev vermek; endişelerini hafifletir, onları oyalar. Spor aktiviteleri, çocukların stresle baş etmelerine yardımcı olur. Çocukların günlük düzenlerinin olması kendilerini güven içinde hissetmelerini sağlar. Yetişkinlerin fiziksel ve ruhsal sağlıklarının iyi olması, bakım verdikleri çocukları da olumlu etkiler. Çocukların yetişkinleri üzgün veya ağlarken görmelerinde sakınca yoktur; ancak çığlık atmak, etrafa vurmak gibi davranışlar korkutucu olabilir. Çocuklara anlaşıldıkları ve güvende oldukları hissettirilmelidir. Afet sonrası çocuklarda olayı yeniden yaşama ve yüksek kaygı görülebilir. Bulguların bir aydan uzun sürmesi travma sonrası stres bozukluğunu düşündürmeli ve sağaltımı için uzmanlar ile iş birliği yapılmalıdır.
Sonuçta olağanüstü koşullarda çocuklar en hassas grubu oluştururlar. Bu nedenle afetlerde çocuk sağlığına yönelik tedbirler iyi bilinmeli ve süratle hayata geçirilmelidir.