Discussions of Authenticity, Style and Form in the Architecture from the Modern Period to the Present
Merve Artkan, Özlem KandemirIn the process of the modern period until today, social and technical developments have greatly changed all architectural productions. The reflections of the innovative and authentic ideologies of modernism, which reject the tradition, on architecture have turned into an international style in which only simplified abstract forms spread over time. As well as in the West, modern architecture began to be viewed as universal acceptance based on form in non-Western contexts. Also, in the 21st century, it is thought that a technological style that behaves like a modern international style has emerged because of the accelerated technical developments and changes in the society. This situation provokes a debate on style, authenticity and form which has been going on for nearly two hundred years. The purpose of the study is to bring that conceptual discussion from the past to the present. In this context, as a method in the study, a comparison is made between the modern and contemporary period architectures, which seem to be quite different, but in terms of results, there are similarities. The sample of the study is limited within the scope of residential buildings. With this sample, it offers a view of the concept of “authenticity”, which defines many components such as place, culture, material, technique, form, through the phenomenon of “style”.
Modern Dönemden Günümüze Mimarlıkta Özgünlük, Üslup ve Form Tartışmaları
Merve Artkan, Özlem KandemirModern dönemden günümüze kadar gelen süreçte, yaşanan toplumsal ve teknik gelişmeler tüm tasarım ve üretimlere dâhil olarak mimarlığı büyük ölçüde değiştirmiştir. Modernizmin geleneği reddeden yenilikçi ve özgün ideolojilerinin mimarlığa yansımaları, zamanla yalnızca sadeleşen soyut biçimlerin yayıldığı bir uluslararası üsluba dönüşmüştür. Modern mimarlık, ortaya çıktığı Batı’nın yanı sıra, Batı-dışı bağlamlarda da biçime dayalı evrensel kabuller şeklinde ele alınmaya başlamıştır. Bununla birlikte 21. yüzyılda teknik anlamdaki gelişmelerin giderek hızlanması ve toplumdaki kültürel değişimler sonucunda, modern uluslararası üslup gibi davranan bir teknolojik tarzın doğduğu düşünülmektedir. Bu durum yaklaşık iki yüzyıldır süregelen bir üslup, özgünlük ve biçim tartışmasına sebep olmaktadır. Çalışmanın amacı, bu kavramsal tartışmayı geçmişten günümüze taşımaktır. Bu bağlamda çalışmada yöntem olarak bahsedilen kavramlar çerçevesinde, modern dönem ve çağdaş dönem mimarilerinin oldukça farklı gibi görünen ancak sonuçları bakımından benzeşimlerin ortaya çıktığı bir karşılaştırma yapılmaktadır. Çalışma konut yapıları kapsamında sınırlandırılan örneklemiyle birlikte yer, kültür, malzeme, teknik, biçim gibi birçok bileşeni tanımlanan özgünlük kavramına üslup olgusu üzerinden bir bakış sunmaktadır.
Modern dönemle birlikte geleneksele karşı yeni olana yönelim vurgulanmaya başlamış; soyut düşünsel ideolojiler, teknolojik ilerlemeler ve tarihî süreçlerle toplumsal gelişmeler gibi birçok sosyo-kültürel etken sonucunda basit formlara dayalı yeni bir mimari düzen ortaya çıkmıştır. Yeni olanın orijinallikle ilişkilendirilebilen yapısı, belirli bir üslup çerçevesinde çeşitlilik tanımlayan modern yaklaşımın özgünlüğünü tartışmaya olanak sağlamaktadır. Özgünlük mimaride yer, mekânsal kurgu, form, malzeme, teknoloji gibi fiziksel bileşenlerin yanı sıra tasarım aşamasındaki düşünsel nitelikleriyle de ele alınabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında gelenekten kopuş ve yeniye yönelim gibi ideolojileriyle modernizm, mimarlığın düşünsel nitelikleriyle de özgün olabileceğini göstermektedir. Buna karşılık çeşitliliğin birliği olarak üslup olgusunun yalnızca form bileşeniyle tanımlanma riski ve soyut çizgilerin bu tanımlamaya imkân veren alt yapısıyla modernist ifadenin zaman içerisindeki dönüşümü kaçınılmaz hâle gelmektedir.
İkinci Dünya Savaşı gibi toplumsal gelişmelerin de dâhil olmasıyla aslen Batı’da temellenen modernizm, özellikle Batı dışı bağlamlara yalnızca mimari form özelinde evrenselleşen bir uluslararası üslup şeklinde yansıyarak tartışmalı bir dönüşüm göstermiştir. Temelde kendi içerisinde bile yorum farklılıkları gözlemlenen modernizm, Batı dışı bağlamlarda toplumsal ve tarihî süreçlerin de değişkenlik göstermesiyle, salt form üzerinden ele alınmaya başlamıştır. Çalışma bu noktada, tartışmayı Batı dışı bir bağlam olan Türkiye üzerinden aktarmayı amaçlamaktadır. Türkiye’nin Avrupa’daki savaşın bitmesiyle dışa açılması ve yeni devlet yönetiminin kentsel planlama kararları gibi geçirdiği süreçler modernizmin ülke mimarlığına yansımalarında etkilidir. Yaşanan bu değişimlerle birlikte Batı’da yaşanan uluslararası üslup sürecine geçiş döneminin çakışması ise modernizmin Türkiye’ye yeni bir mimarlık arayışı sonucunda hâlihazırda uluslararası bir üslup olarak gelmesine sebep olmuştur. Bu dönemde modernizmin uluslararası üslubundan esinlenen Türk mimarlar, kendi mimari karakterlerini yansıtarak bireyselleşememiş ve özgün üretimler gerçekleştirememiştir. İstanbul Belediye Sarayı ve Hilton Oteli gibi 1950’li yıllarda inşa edilen bazı yapılarda, yalnızca uluslararası üslubun biçime dayalı özellikleri kullanılmış ve taklit denebilecek kütleler ortaya çıkarılmıştır. Kamu yapılarının yanı sıra o dönem tasarlanan özellikle toplu konut yapılarında da benzer yaklaşımlar sergilenmiştir.
Bununla birlikte zaman içerisinde uluslararası üslubun gelenekselden uzaklaşmadan modern anlayışla Batı-dışı bağlamlarda inşa edildiği yapı örneklerinden de bahsedilebilmektedir. Türk Tarih Kurumu, SSK Zeyrek Tesisleri, Türk Dil Kurumu gibi özgünlük arayışlarıyla inşa edilmiş en bilinen kamu yapılarının yanı sıra birçok konut tasarımında bu arayışlara rastlanmaktadır. Sedad Hakkı Eldem’in çağdaş materyalleri modernizmin çizgileriyle yorumlayarak tasarladığı Sirer Yalısı, geleneksel ve modern olanın bir arada ele alınabileceğini örneklemektedir. Sedat Gürel tarafından tasarlanmış parçalı birimlerden oluşan yazlık konut grubu da modern yaklaşımların geleneksel mimari ve çevreye ait özellikleriyle yorumlanabileceğini ifade etmektedir. Her iki yönde incelen tüm örnekler, kaynakları Batı’da olan modern mimarlığın evrenselliğinin form odaklı olmayabileceğini göstermektedir. Modernizmin özündeki ideolojinin evrenselliğini ve evrensel olanın da yorum farklılıklarıyla özgünleşebileceğini ifade eden bir yaklaşım karşımıza çıkmaktadır. Formun üretiminin yer ve bağlam ayırt edilmeksizin evrensel bir üslup olarak doğrudan aktarımı ise yoruma bağlı özgünlüğün yerini tasarımların aynılaşmasına bırakmaktadır.
Modern dönemden günümüze kadar gelen süreçte, teknolojiyle birlikte yaşanan toplumsal gelişmeler sonucunda, mimari tasarımların giderek daha da form odaklı görsel yaklaşımlara dönüştüğü görülmektedir. Çağdaş mimari üretimlerde dijital tasarım yöntemlerinin, teknolojinin sunduğu teknikler ve materyaller çerçevesinde yeni formlar tanımladığı gözlemlenmektedir. Yeni gelişen teknolojiler, her ne kadar formların çeşitlenmesine olanak tanısa da fiziksel ve sosyal bağlamıyla ilişkili bir tasarım fikrine dayandırılmaması durumunda, tıpkı uluslararası modern üslupta olduğu gibi yalnızca mimari formun oluşturulmasına odaklanmaktadır. Modernizmin dönüştüğü uluslararası üslup kavrayışıyla benzeşen çağdaş dönemin bu teknolojik yaklaşımları, günümüz mimarlığında da özgün kütlelerin üretimini zorlaştıran evrensel teknikleri ve formları içermeye başlamaktadır.
Mimari türü veya dönemi tanımlayıcı bir tarz bulma arayışında olan teknolojik üslubun bilgisayar destekli bu dijital üretimleri, benzer tekniklerin kullanımı sonucunda birbirine benzer biçimler ortaya çıkarabilmektedir. Bu durum uluslararası modern üslupta olduğu gibi mimari tasarımların özgünlüklerinin de sorgulanmasına sebep olmaktadır. Böylece üslup, biçim ve özgünlük ilişkisinin çağdaş mimarlık ortamında hâlâ devam eden bir tartışmaya yol açtığı görülebilmektedir.
Bu kapsamda çalışmada modern dönemden gelen özgünlük, üslup ve form olgularının günümüz çağdaş mimarlık yaklaşımlarının neresinde olduğu irdelenmektedir. Nitelik ve içerik bakımından oldukça farklılaşmasına rağmen bu iki dönemin benzeşen yanları üzerinde durularak, uzun yıllardır süregelen özgünlük ve form tartışmasına bir soru işareti bırakmak çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde özgünlük ve üslup, modern soyut formları içeren mimarlık örnekleri aracılığıyla irdelenmektedir. Bu bölümde modernizmin öncü mimarları Mies van der Rohe, Adolf Loos, Le Corbusier ve Alvar Aalto’nun bireysel modernist üsluplarını yansıtan üretimleri örneklenmektedir. İkinci bölümde Batı kaynaklı ideallerle ortaya çıkan modernizmin Batı-dışı toplumların mimarilerine yansımaları, birebir formun aktarımı ve özgün çözümler şeklinde iki gruptan oluşan Türkiye’deki özel konut grupları üzerinden tartışılmaktadır. Son bölümde ise, günümüze kadar süregelen bu tartışmanın, 21. yüzyıl çağdaş mimarlığında ele alınma şekli benzer bir karşılaştırmayla değerlendirilmektedir. Dolayısıyla çalışma, kuramsal temele dayanan karşılaştırmalı bir yöntemi içermektedir. Coğrafi bağlamların yanı sıra modern dönem ve çağdaş dönem arasındaki tekniklere ve forma dayalı üslupların karşılaştırılması örnekler, tablolar ve kavramlar üzerinden yapılmaktadır.
Sonuç olarak çalışmada, modern dönemin ardındaki özgün fikirlerin değil, uluslararası üslupta kabul edilen mimari formların evrenselleştirilmesi durumu eleştirilmektedir. Modernizmin uluslararası üslup döneminde ve günümüzün çağdaş yaklaşımlarında, üslup ve form kavramlarının farklı tekniklerle benzer bir çerçevede işlendiği analiz edilmektedir. Yeni bilişim teknolojileri ile üretilmiş formlara ve tekniğin baskın olduğu bir ortaklaşmaya sahip çağdaş mimarlığın da uluslararası üslupta olduğu gibi yer ve bağlam fark etmeksizin her yerde uygulanması durumunda, “yeni” bir evrensel üsluba doğru dönüşebilme tehlikesi taşıdığı düşünülmektedir. Buna karşılık üsluplaşarak evrenselleşecek olan, tasarım yaklaşımlarının özündeki yorumlanmaya açık düşünce sistematiği olduğunda daha verimli ve sürdürülebilir bir dil oluşumu sağlanacaktır. Bilişim teknolojilerinin yeni mimari form, yöntem ve dil arayışlarında, bağlam ve üslup ilişkisinin göz önünde bulundurularak yönlendirilmesi, evrensel üsluba getirilmiş olan eleştirilerin tekrarlanmasını da engelleyecektir.