This study explores the intertextual connections between Metin Erksan’s films Sevmek Zamanı (Time to Love, 1965) and Ölmeyen Aşk (Eternal Love, 1966) and the literary works Leyli and Majnun by Fuzûlî and Wuthering Heights by Emily Brontë. By examining the thematic parallels and divergences in the portrayal of love, the study highlights how Erksan synthesizes Eastern and Western love narratives to develop his unique cinematic language. While Leyli and Majnun embodies the mystical and transcendental nature of love, Wuthering Heights presents love as a force of obsession and destruction. Erksan’s films reflect both perspectives: Sevmek Zamanı explores the notion of love as an idealized image, deeply rooted in Eastern traditions, whereas Ölmeyen Aşk portrays love’s destructive power, akin to the Western literary tradition. However, despite the apparent dominance of one cultural perspective in each film, traces of the other tradition remain present. Neither film embodies a single, pure tradition. Thus, through an intertextual and comparative analysis, this study reveals how Erksan’s interpretation of love transcends cultural binaries and offers a rich, hybrid synthesis of both Eastern and Western narratives.
Bu çalışmada, Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı (1965) ve Ölmeyen Aşk (1966) filmleri ile Fuzûlî’nin Leyla ile Mecnun’u ve Emily Brontë’nin Uğultulu Tepeler adlı edebî eseri arasındaki metinlerarası bağlantıları incelenmiştir. Çalışmada, aşkın tasvirine dair tematik benzerlikler ve ayrılıklar ele alınmış; Erksan’ın Doğulu ve Batılı aşk anlatılarını nasıl sentezleyerek kendine özgü bir sinemasal dil geliştirdiği ortaya konmuştur. Leyla ile Mecnun, aşkın mistik yönünü ve ona atfedilen aşkınlığı yansıtırken, Uğultulu Tepeler aşkı bir saplantı ve yıkım gücü olarak sunar. Erksan’ın filmleri her iki bakış açısını da yansıtır: Sevmek Zamanı, Doğu geleneklerine derinlemesine kök salmış idealize edilmiş bir aşk imgesini sorgularken; Ölmeyen Aşk, Batı edebiyat geleneğine yakın biçimde aşkın yıkıcı gücünü tasvir eder. Ancak her filmde bir kültürel bakış açısı baskın gibi görünse de diğer geleneğin izleri de varlığını sürdürür. Filmlerin hiçbiri tek ve saf bir geleneği bütünüyle yansıtmaz. Böylece, metinlerarası ve karşılaştırmalı bir çözümleme yoluyla bu çalışma, Erksan’ın aşk yorumunun kültürel ikilikleri aştığını ve Doğulu ve Batılı anlatılarını harmanlayan zengin, melez bir sentez sunduğunu ortaya koymaktadır.