A Damascene Shāfi‘ī Professor-Mufti in Istanbul: Najm al-Dīn al-Ghazzī’s Travelogue (1032/1623)
Gürzat KamiThe aim of this article is to introduce Najm al-Dīn al-Ghazzī’s (d. 1061/1651) Istanbul travelogue, which until recently was considered to be lost, as a new primary source for the examination of early modern Ottoman history. As an eminent Shāfi‘ī professor-mufti in Damascus, Najm al-Dīn traveled to Istanbul in 1623 with the intention of petitioning the Imperial Council to regain his teaching position that he had lost to a rival local scholar. His journey took him four and a half months, during which time he penned an account in the form of a travelogue, adhering to the literary conventions established by previous Arab travelers. This article examines the content of the autograph copy of the travelogue highlighting Najm al-Dīn’s views on cities, architectural structures, individuals, and significant socio-political events in Damascus, Istanbul, and other Anatolian towns on his way. It also scrutinizes Najm al-Dīn’s narrative strategies throughout the travelogue, including his use of language and poetic composition as well as inclusion of dream and fortune-telling anecdotes. This article also considers the relationship between Najm al-Dīn’s work and previous Arabic travelogues to highlight continuities and divergences, as well as new information provided. Najm al-Dīn’s travelogue offers a vivid description of Anatolian towns in the early seventeenth century. It also provides insight into the multi-faceted imperial factionalism in Istanbul in the post-Osman II (d. 1031/1622) period. Furthermore, the narrative elements within the travelogue shed light on the mindset and vision of an early modern provincial Shāfi‘ī professor-mufti in the Ottoman center.
Dımaşklı Bir Şâfiî Müderris-Müftünün İstanbul Serüveni: Necmeddin el-Gazzî’nin Seyahatnamesi (1032/1623)
Gürzat KamiBu makale Necmeddin el-Gazzî’nin (ö. 1061/1651) yakın bir tarihe kadar kayıp olduğu düşünülen İstanbul seyahatnamesini erken modern Osmanlı tarihi için yeni bir kaynak olarak tanıtmayı amaçlamaktadır. Dımaşk’ta saygın bir Şâfiî müderris-müftü olan Necmeddin, müderrisi olduğu medresenin başka bir yerel âlime verilmesi üzerine 1623 tarihinde İstanbul’a seyahat etti. Toplamda dört buçuk ay süren bu seyahatin ardından, önceki Arap seyyahların seyahatnameleri tarafından oluşturulan yazım geleneğini dikkate alarak bir seyahatname kaleme aldı. Bu çalışma söz konusu seyahatnemenin müellif nüshasına odaklanarak Necmeddin’in Dımaşk, İstanbul ve yolu üzerinde bulunan Anadolu şehirlerindeki mekanlar, mimarî yapılar, kişiler ve önemli siyasi-sosyal olaylar hakkındaki mülahazalarını incelemektedir. Ayrıca Necmeddin’in seyahatnamesindeki kelime seçimi, şiirler, rüya ve fal anekdotları gibi anlatı unsurlarını değerlendirmektedir. Çalışma, önceki Arapça seyahatnamelere ve mevcut Osmanlı araştırmalarına atıfta bulunarak, Necmeddin’in seyahatnamesi için tarihsel bağlam oluşturmakta ve bu kaynağın sunduğu yeni bilgilerin altını çizmektedir. Necmeddin’in seyahat anlatısı, dönemin Anadolu şehirlerinin canlı bir tasvirini sunmakta ve II. Osman’ın (ö. 1031/1622) katli akabinde İstanbul’da yükselişe geçen hizip mücadelelerine yeni bir pencereden bakmaya imkân vermektedir. Ayrıca, seyahatnamedeki anlatı unsurları on yedinci yüzyılın ilk yarısında Osmanlı merkezini ziyaret eden bir Şâfiî eyalet müftüsünün zihniyeti ve bakış açısı hakkında önemli ipuçları sunmaktadır.
Seyahatnameler, gerek canlı dil ve anlatılarıyla gerek imparatorluğun farklı etnik, dini ve kültürel gruplarının algılarını doğrudan yansıtan öznel içerikleriyle, erken modern Osmanlı tarihinin önemli kaynaklarındandır. On altıncı yüzyılda bir diplomasi, ticaret ve kültür başkentine dönüşen İstanbul’u ziyaret eden birçok yerli ve yabancı şahıs, gözlem ve değerlendirmelerini içeren seyahatnameler kaleme aldılar. Bu şahıslardan bazıları, 922-923/1516-1517’de Memlük topraklarının Osmanlılar tarafından ele geçirilmesinden sonra yeni idare ve himaye merkezi olan İstanbul’a yolculuk eden Arap gezginlerdi. Modern araştırmacılar bu gezginlerin seyahatnamelerine dayanarak İstanbul ve Anadolu şehirlerinin topografyası ve sosyokültürel hayatı, Osmanlılar ile Arap elit arasındaki kültürel alışveriş ve güç mücadeleleri, kitap kültürü ve bilgi üretimi gibi muhtelif konular üzerine çalışmalar yapmışlardır. Bu makale, Dımaşklı bir alim olan Necmeddin el-Gazzî’nin (ö. 1061/1051) yakın bir tarihe kadar kayıp olduğu düşünülen İstanbul seyahatnamesinin ulaştığımız tek nüshasına odaklanarak bu literatüre katkı sunmayı hedeflemektedir.
Makale altı bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, Gazzî’nin İstanbul seyahatinin tarihi bağlamını vermekte ve seyahatnamesinin mevcut nüshasını tanıtmaktadır. İkinci bölüm, Gazzî’nin Dımaşk’taki seyahat hazırlığından bahsetmektedir. Sonraki iki bölüm; şahıs, yapı ve sosyopolitik olayları merkeze alarak Gazzî’nin, sırasıyla Anadolu şehirleri ve İstanbul’a dair gözlemlerini incelemektedir. Beşinci bölüm Gazzî’nin Dımaşk’a dönüş yolculuğuna ve seyahatinin sonuçlarına odaklanmaktadır. Daha tematik olan altınca bölüm seyahatnamenin dili ve üslubu ile içerdiği rüya ve fal anekdotları gibi anlatı unsurlarını incelemektedir. Son sözde ise bu seyahatnamenin araştırmacılar için neden önemli bir kaynak olduğu tartışılmaktadır.
Necmeddin el-Gazzî, on dördüncü yüzyıldan itibaren Dımaşk’ta birçok âlim yetiştirmiş olan Gazzî ailesine mensuptu. Kırklı yaşlarının ortasında, Dımaşk’ın en bilgili Şâfiî fakihine meşrut olan Şâmiyye Berrâniyye Medresesi müderrisliğine atandı ve bir Şâfiî müftü olarak öne çıktı. Ancak görev yaptığı medresenin 1032/1623 tarihinde şehirdeki başka bir âlime verilmesi üzerine pozisyonunu geri alabilmek amacıyla İstanbul’a seyahat etti. Dört buçuk ay süren (4 Mart–16 Temmuz 1623) bu macerasını el-İkdu’l-manzûm fî’r-rihle ile’r-Rûm isimli eserinde anlattı. Yakın bir zamana kadar günümüze ulaşmadığı düşünülen bu eserin müellif nüshasının Halep Vakfiyye Yazma Eserler Kütüphanesi’nde, bu nüshaya ait bir mikrofilmin ise Dubai’daki Merkezu Cum‘atu’l-Mâcid li’s-Sekâfe ve’t-Turâs’da bulunduğunu tespit ettik. Bu makale söz konusu nüshayı kaynak olarak kullanmaktadır.
Görünüşe bakılırsa Gazzî, İstanbul’a ikbal ümidiyle değil mecbur olduğundan gitmekteydi. Dımaşk’taki yüksek enflasyon sebebiyle geride bıraktığı ailesi için duyduğu endişe, mevsim şartları sebebiyle yolculuğun zorlu olması ve Türkçe konuşan Osmanlı merkez coğrafyasında kendi kültürel konfor alanının dışına çıkacak olması Gazzî’nin gözünde İstanbul seyahatini çekici olmaktan çıkaran unsurlardan bazılarıydı.
Gazzî yolculuğa çıkmadan önce şehirdeki Osmanlı otoritelerini (vali, kadı, defterdar, Hanefî müftü vb.) ziyaret etti ve İstanbul’daki pozisyon mücadelesinde elini güçlendirecek destek mektupları topladı. İstanbul’a ilk yolculuğu olmasına rağmen önceki Arap seyyahların seyahatnameleri gibi Osmanlı merkezi hakkında bilgi sunan yazılı kaynaklara sahipti. Üstelik on altıncı yüzyılın ikinci yarısından itibaren Bilâdu’ş-Şam’ın Osmanlı merkezine idari ve ekonomik entegrasyonu Dımaşk-İstanbul arasındaki resmî ve gayriresmî hareketliliği artırmış, dolayısıyla şehirde imparatorluk başkentine dair bilgi veren çok sayıda sözlü kaynak ortaya çıkmıştı. Bu yazılı ve sözlü kaynaklar, Gazzî’nin Bilâdu’r-Rum olarak zikrettiği Osmanlı merkez topraklarının idari ve kültürel coğrafyasına dair bakışını seyahatinden önce büyük ölçüde şekillendirmişti.
Buna rağmen Gazzî’nin gördüğü Anadolu şehirleri, on altıncı yüzyıl Arap gezginlerin gördüğü Anadolu şehirlerinden oldukça farklıydı. Her şeyden önce Dımaşk ve İstanbul’u birbirine bağlayan güzergâhta bulunan hemen hemen her menzilde seyahati güvenli ve rahat kılmayı hedefleyen nispeten yeni sayılabilecek bir külliye bulunmaktaydı. Tüm bu imar faaliyetinin yanı sıra Gazzî, “Büyük Kaçgun” da denilen Celâlî İsyanları’nın Anadolu şehirlerinde yarattığı tahribatı da yakından gözleme fırsatı buldu.
Gazzî 22 Cemaziyelahir 1032/23 Nisan 1623’te İstanbul’a ulaştı. On ay önce Sultan II. Osman’ın katline şahit olan imparatorluk başkenti hizip mücadeleleri içindeydi. Gazzî şehirde vaktiyle Dımaşk kadılığı yapıp Osmanlı bürokrasisinde üst düzey makamlara yükselmiş olan birçok kişiyi içeren geniş bir ilişki ağına sahipti. Bu ağda en önemli isim şeyhülislamlık makamındaki Zekeriyazade Yahya Efendi (ö. 1053/1644) idi. Gazzî on yedinci yüzyılda Osmanlı ilmiye teşkilatında en yüksek pozisyonu elinde tutan şeyhülislamın desteğini almasına rağmen İstanbul’daki hizip mücadeleleri ve güç dengeleri sebebiyle hedefine ulaşamadı. Gazzî’nin seyahatnamesi II. Osman’ın katliyle IV. Murad’ın tahta çıkışı arasında İstanbul’daki hizip mücadelelerini dışarıdan gözlemleme imkânı vermektedir. Bu dönemde sultan, şehzade, sadrazam, hanım sultan, şeyhülislam, ulema, saray ağaları, yeniçeriler gibi nüfuzlu aktörler arasındaki güç dengeleri ve ittifaklar hızla değişmekteydi. Nitekim, Gazzî henüz Dımaşk yolundayken İstanbul’da dönemin Osmanlı müelliflerinin Cemiyyet-i Câmi Vakası dedikleri bir kriz yaşandı. Gazzî’nin bu krizden güçlenerek çıkan İstanbul’daki dostları, Gazzî adına Şâmiyye Berrâniyye Medresesi için bir tayin kararı çıkarabildiler. Ancak bir süre sonra IV. Murad’ın tahta çıkışıyla güç dengeleri tekrar değişti ve medrese tekrar Gazzî’nin elinden alınmaya çalışıldı. Gazzî Dımaşk’a döndükten sonraki iki yıl içinde kaleme aldığı seyahatnamesini, on yedinci yüzyılda artık iyice belirginleşen ve “Arapça İstanbul seyahatnameleri” denebilecek bir alt yazım türünün şekil ve içerik alışkanlıkları içinde üretti. Seyahatname, Gazzî’nin çoğu seyahati sırasında gördüğü mekânlar ve şahıslar hakkında üç binden fazla beyit içermektedir ve bu özelliğiyle âdeta müstakil bir divan hüviyetindedir. Şiirlerin yanı sıra, Gazzî okuyucuları ile birçok rüyasını ve tefeülünü paylaşmaktadır.
arasındaki güç dengeleri ve ittifaklar hızla değişmekteydi. Nitekim, Gazzî henüz Dımaşk yolundayken İstanbul’da dönemin Osmanlı müelliflerinin Cemiyyet-i Câmi Vakası dedikleri bir kriz yaşandı. Gazzî’nin bu krizden güçlenerek çıkan İstanbul’daki dostları, Gazzî adına Şâmiyye Berrâniyye Medresesi için bir tayin kararı çıkarabildiler. Ancak bir süre sonra IV. Murad’ın tahta çıkışıyla güç dengeleri tekrar değişti ve medrese tekrar Gazzî’nin elinden alınmaya çalışıldı. Gazzî Dımaşk’a döndükten sonraki iki yıl içinde kaleme aldığı seyahatnamesini, on yedinci yüzyılda artık iyice belirginleşen ve “Arapça İstanbul seyahatnameleri” denebilecek bir alt yazım türünün şekil ve içerik alışkanlıkları içinde üretti. Seyahatname, Gazzî’nin çoğu seyahati sırasında gördüğü mekânlar ve şahıslar hakkında üç binden fazla beyit içermektedir ve bu özelliğiyle âdeta müstakil bir divan hüviyetindedir. Şiirlerin yanı sıra, Gazzî okuyucuları ile birçok rüyasını ve tefeülünü paylaşmaktadır.
Sonuç olarak bu seyahatname hem İstanbul’un iç karışıklıklara sahne olduğu bir döneme merkezden uzak bir eyaletten bir pencere aralaması hem de bir taşra Şâfiî müderris-müftüsünün değerlendirmeleri ve iç dünyasını sunması açısından önemli bir kaynaktır.