İki yıl evvel basılmaya başlanan Devletler Hukukuna giriş, harp içinde yayına çıkıyor. Böyle olacağını bilseydim, beklemeği tercih ederdim. Çünkü ne olsa bu harp. Devletler Hukukuna yeni kaideler ve yeni teyitler getirecektir. Harp, Devletler Hukukunun ret ve inkârı değil, harbe ait hükümlerinin tatbika girişidir. Harbe ait hükümler. Devletler Hukukunun oldukça geniş ve ileri bir kısmıdır. Bunları beşinci cildimizde tetkik edeceğiz. Harbin lehinde ve aleyhinde söylenecek söz vardır. Tarihî, siyasî, İçtimaî bakım harbin lehinde, ahlaki, dini ve hukukî bakım lehinde ve aleyhindedir. Devletler arasında harp, devletler kadar eskidir. Hemen bütün devletlerin kuruluşu ve büyüyüşü harp iledir. Birçok ilerlemeler harp ile olmuştur, birçok keşifler harp içinde yapılmıştır. Bunlar doğrudur. Bununla beraber biz, harbin insan tabiatının zarurî bir neticesi olduğunu da dünya nizamının âmili bulunduğunu da. Bütün ilerlemelerin sebebi ve İçtimaî tekâmülün şartı olduğunu da kabul etmiyoruz. İnsanlığın bütün ilerlemeleri harbin değil ilmin verimidir. İnanımıza göre, bütün insanlar daha ziyade barışçıdır. Milletler arasında devamlı bir barış, erişilmez bir hâyâl değildir, hele ebedi barış kötü bir hayâl hiç de değildir. Tarihçi Ernest Lavisse der ki; «İnsanlık harbi yok edemezse harp insanlığı yok edecektir.» Doğrudur. Bütün ilerlemelerinde ilmin verimi olan medeniyet, daha iyi yaşamak için büyük şehirler, dedelerin tanımadığı konforlu, elektrikli, telefonlu, radyolu, asansörlü, kaloriferli yurtlar kurdu. İyi ve çabuk seyahat etmek için süslü sür’at katarları, büyük ve konforlu vapurlar, otomobiller, tayyareler icat etti. Fakat daha iyi ve daha çok öldürmek için de korkunç silâhlar ve vasıtalar buldu. Keşifleriyle medeniyeti yücelten ilim, medeniyeti yok edici keşiflerde de bulundu. Öyle ki, henüz doğan yavrudan ve lohusa anasından mekteplerde okuyan çocuklara ve kliniklerde yatan hastalara kadar erkek, kadın, çocuk, ihtiyar herkes ve her şey, her yerde ve her vakit hücum ve ölüm tehlikesine maruz bulunuyor. Asırlarda biriktirilebilmiş, insanlığın şerefi olan bediî, tarihî, ilmi servetler birer birer yok oluyor. İnsanlığın ilerlemesi yolunda kullanılması lâzım gelen millî kudretler, millî zekâlar, millî servetler döğüşme yolunda heder olup gidiyor. Büyük harp insanlığa 11 milyon ölüye ve 17 milyon yaralı ve alile mal oldu. Yalnız harp içinde sarf olunan para 1066 milyar altın franktır. Bu parayı dünyanın iki milyar insanına dağıtsak aile başına bizim paramızla iki bin beş yüz lira düşer. Bugünkü harp, zararca Büyük Harbi de geçecek. Almanya’nın harp masrafı geçen harbin ilk yılında elli milyon marktı. Son yılda bunun üç mislini yani yüz elli milyonu buldu. İçinde bulunduğumuz harbin daha birinci yılında Almanya’nın harp masrafı bu rakamı aşmıştır. İngiltere’nin günlük harp masrafı da şimdiden on milyon İngiliz lirasını bulmuştur. Bir yıl sürecek tecavüzî bir harpte, bin kilometrelik bir cephe için 85 milyon ton demir, 390 milyon ton kömür, 40 milyon ton petrol, birer buçuk milyon ton bakır, kurşun ve çinko, 260,000 ton yün ve 200,000 ton kauçuk (diğerlerini zikretmiyorum), 860,000 vagon, 29,000 lokomotif, 430 milyon ton hacminde gemi, 800,000 kamyon, 200.000 mitralyöz, 22.000 top, 96,000 tank; 100.000 hava defi mitralyözü; 100.000 projektör ve dinleme âleti, 100.000 balon, 60 bin avcı ve 40.000 bombardıman tayyaresi lâzım olduğu söyleniyor. Hatta tayyareleri 250.000 e çıkaranlar var. Bu rakamlar yeni harplerin neye mal olacağım göstermeğe kâfidir. Harbin doğurduğu maddî ve manevî sefalet ise daha da büyüktür. Milletler de fertler de harp ertesinde bütün bu zararların sebebini düşünüyorlar ve bunun başka türlü olup olamayacağını araştırıyorlar. Her harp bir intibah doğurur. Harbin felâketleri nispetinde büyük olan bu intibah, insanlığı, her harp ertesinde, harbin önünü alıcı teşebbüslere biraz daha yaklaştırır. Ancak, harbi büsbütün kaldırmanın daha yakın olmadığı inancındayız. Bu sebeple harbe hazır olmayı, ona sürüklenmemek için de sürüklenme halinde muzaffer olmak için de tek çare görüyoruz. Dünyanın en büyük harplerini yapmış ve en büyük zaferlerini kazanmış olan Türk milleti, yaradılışında harpçi değil barışçıdır. Fakat, tezgâhına, işine veya sapanına çok bağlı olan Türkü, yurt vazifesi savaşa çağırınca o, bunu resmî bir vazife olarak değil, bir ölüm dirim işi bilerek inanla yapar. Bizde harbe giden her yiğit ya gazi ya şehit olur. Her ikisi, başka hiçbir şeyle erişilmez en yüksek iki şeref mertebem izdir. Cennet, kılıçların gölgeleri altındadır. Harp, insanlıkta fazilet ve fedakârlık duygularını kahramanlık derecelerine yüceltir. Türk diyarı ise baştan başa kahramanlar diyarıdır. Hemen her aile ocağı bir kahraman yatağıdır. Kahramanlık, harp usul ve âdetlerine riayeti icap ettirir. Harp hukukunun tecviz etmediği kancıklıklar da, şiddetler ve vahşetler de biz den uzaktır. Yerinde inceleyeceğimiz harp hukukuna riayetin müeyyidesi, bizde her şeyden önce bu kahramanlık şiarıdır. Harp, kuvvete müracaattan ibaret olduğu için, bilhassa, bitaraf devletler tesirinin azaldığı büyük harplerde bu hukuku ihlâller, olur. Bununla beraber, bu harpler de önlerinde ne varsa alıp götüren büyük sellere benzer. Sel gider kum kalır. “Haksızlık eden başları bir gün koparırlar.” Biz, hukuka bağlı bir milletiz. Sesimiz hakkın yüksek sesidir. Er geç her kuvvet bu sesin önünde eğilir. Devletler Hukukunun bu buhranlı günlerinde, bu, bir teselli değil, bir inandır. Devletler Hukukunun gerek harp gerek sulh için koyduğu kaidelere riayetsizlik de zannedildiği kadar çok değildir. Devletler arasında 1000 muamelenin 997 si bu kaidelere uyarak yapılır. Bunlar duyulmaz, iki üçü bu hukuka aykırı olarak yapılır. Bunlar dünyanın her yerinde akisler yapar. Aykırı hareketler bile Devletler Hukukuna uygun gösterilmeğe çalışılır. Çekoslovakya’yı işgalin, Reisicumhur Hacha’nın memleketi teslim edişine ve Polonya’ya tecavüzün mukabeleye istinat ettirilişi bunun en yeni delilleridir. Devletler Hukukuna aykırı hareket etmek için bile bu hukuku bilme lâzımdır. Devletler Hukuku, bugün artık umumî bilgiler arasına girmiştir. Asker veya sivil, vekil veya mebus, profesör veya memur, hâkim veya avukat, bankacı veya tüccar, yazıcı veya okuyucu her sınıf halk işlerini yapmak veya etrafında geçenleri anlamak için Devletler Hukukunu öğrenmeğe muhtaçtır. Bu sebepledir ki bütün dünya Hukuk Fakültelerinde ve yüksek mekteplerinde ders olarak okutulur. Yalnız Devletler Hukuku Akademisinin neşriyatı — son on beş yılda — 65 cildi bulmuştur. Devletler Hukukunu bilmemekten en büyük zararı memleketimiz görmüştür. Osmanlı İmparatorluğunu, başka devletler için yaşar bir devlet haline koyan ve düşüren imtiyazlar, bilmemezlikle verilmiş veya yerleşmiştir. Bir kısım imtiyazların, sırf memurların bilgisizliği ile teamül olduğu unutulmamalıdır. Memur ecnebiye haksızlık etmemeli, fakat hakkı olmayan şeyi de vermemelidir; o milletin hakkından gider. Ben Devletler Hukukunu 1898 de okumaya ve 1908 de okutmaya başladım. Okurken de okuturken de, bu hukukun bize tam tatbik edilmeyişinden ve bunun, ya yarı medenilik barbarlık ile, ya hâkimiyeti kavrayamayış ile izah edilmek istenilişinden büyük acı duydum. Bu acıyı duyurduğumu sanıyorum. Bu acının öcü Lozan’da alındı. Türk milleti, kanını emen ecnebi imtiyazlarından. Devletler Hukukunun Türk kürsüsü de bunları öğretmekten Büyük İnönü-nün eliyle kurtuldu. Yalnız bu kadar değil; Türk Devletler Hukuku, enternasyonal hukuka kaideler ilâve edecek kudreti Onunla buldu. Türk ilmi kendisine minnettardır. |