12 Eylül'ü Beklerken: Distopik Roman Gizli Emir'in Bir Analizi
Atıl Cem Çiçek, Bilginç EyanOn yıl arayla gerçekleşen 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askerî müdahaleleri, yakın dönem Türk siyasi tarihinin en çalkantılı olaylarındandır. Melih Cevdet Anday’ın, 12 Mart’ın hemen öncesinde tefrika edilip 1970 yılında yayımlanan Gizli Emir romanı, dikkat çekici bir öngörüyle bu on yıllık süreye ait önemli izdüşümleri ve söz konusu döneme maruz kalan insanların zihinsel dünyalarında oluşan trajik durumların dışavurumunu distopik bir kurgu üzerinden ortaya koymuştur. Roman, 12 Mart sürecinde yaşananlar gibi kaotik bir ortamda gizli bir emir bekleyerek kurtuluş uman kahramanların dünyalarını yansıtırken, tarihî olarak da benzer bir süreç, romanın yayımlanmasının hemen ardından yaşanır. Bu çalışmada söz konusu dönem ve kurmaca eser karşılıklı olarak incelenmiş ve bağdaşan unsurlar tespit edilmiş, gizli bir emir şeklinde beklenen 12 Eylül’ün, romanda beklenen gizli emir gibi oluşturduğu hüsran ve hayal kırıklığı analiz edilmiştir. Yapılan incelemeler daha çok metin merkezli olsa da yazarın hayatı ve görüşleri bağlamında da gerekli değerlendirmeler ilgili dönem üzerinden yapılmış ve elde edilen bulgular edebiyat-siyaset ilişkisi çerçevesinde analiz edilmiştir.
Waiting for September 12: An Analysis of the Dystopian Novel Gizli Emir
Atıl Cem Çiçek, Bilginç EyanThe military interventions of March 12, 1971 and September 12, 1980, which took place within a 10-year period, are the most chaotic events of recent Turkish political history. Melih Cevdet Anday’s novel titled Gizli Emir [The Secret Order], which was serialized and published in 1970 just before March 12, made 10-year projections with a highly significant insight and expression of the tragic situations developing in the minds of people through a dystopian fiction novel. The novel reflects the lives of the protagonists who hope for salvation while waiting for a secret order in a chaotic environment, and a uncannily similar event occured right after the novel’s publication. In this study, the period in question and the book were comparatively examined, similar elements were identified, and they were analyzed with regard to the disappointment and frustration caused by September 12 that was awaited like a secret order just as the secret order did. Although the analyses were primarily based on the text, the author’s life and viewpoints were also evaluated, and the findings were analyzed within the framework of the literature–politics relationship.
Edebî eserler; sanatsal normlar ve estetik ölçütler kadar ortaya çıktıkları toplum ile dönemin değerlerinden ve koşullarından da beslenirler. Bu durum edebiyatı ortaya çıktığı toplumun kültürüyle sıkı sıkıya ilişkilendirir. Bu yakın ilişki sayesinde edebî eserler, o kültürel yapının birer parçası olan sosyal, tarihî ve siyasi koşullarla bağdaşma fırsatı bulur. Böylece edebî eserler, incelemenin alanına giren siyasetle derin bir ilişki kurar. Yazar ve okuyucunun siyasi görüş ve ideolojileri başta olmak üzere edebî eseri meydana getiren besleyici değerler arasında siyasi unsurların bulunması ve edebî eserin ortaya koyduğu kurmaca dünyanın siyasi açıdan birtakım toplumsal olguları somutlaştırması, edebiyat-siyaset ilişkisinin temel yapıtaşlarındandır.
Edebiyat ve siyaset ilişkisinin kurmaca metinlerde en yoğun göründüğü alanların başında ütopik ve distopik türdeki eserler gelmektedir. Özellikle siyasi eleştiri, yönetimsel sorunlar, iktidar ilişkileri ve toplumsal tepkiler gibi bağlamlarda uyarıcı niteliklere sahip olan distopyalar, kurmaca dünyanın geniş imkânlarından faydalanarak siyaseti eser içerisinde yoğurabilen bir işlevselliğe sahiptir. Melih Cevdet Anday’ın Gizli Emir romanı da distopik bir çerçevede kurgulanmış ve henüz gerçekleşmemiş 12 Mart ve 12 Eylül dönemleri için adeta uyarı niteliği taşıyan önemli bir eserdir. Bu açıdan daha derin ve büyük bir anlam kazanan “Gizli Emir” ile “12 Eylül Darbesi” arasındaki bağlantılar ve bu bağlantıların toplumsal ve sanatsal çerçevede ortaya koyduğu izdüşümler bu çalışmada ele alınmıştır. Her iki ortamda da 12 Mart Muhtırası’nın sebep olduğu bir distopik zemin bulunmaktadır. 12 Eylül Darbesi’nin başlangıçta önemli bir aydın kesim tarafından olumlu karşılanması, romanda bir kurtarıcı olarak beklenen gizli emir ile ordu müdahalesini oldukça yakınlaştırmaktadır. Bu durumlar aynı zamanda aradaki paralelliklerin ana halkalarıdır. Bu paradigmayı perçinleyen temel nokta ise her ikisinin de geldiği ortamın neredeyse bire bir benzerliğidir. Nitekim romanda Ayot, gerçekte ise 12 Mart Muhtıra süreciyle vuku bulmuş olan sıkıyönetim oldukça benzer uygulamalara sahiptir. Bununla birlikte gerek gizli emri gerekse 12 Eylül gibi bir müdahaleyi bekleyen halk ve aydın tabaka, her ikisinde de hüsranla karşılaşır. Dönemin karanlık atmosferinde ve kaotik ortamında yönetimsel bir hareket bekleyen kesimin 12 Eylül Darbesiyle karşılaşması ve romanda kurtarıcı olarak beklenen gizli emrin içi boş bir umut çıkması, distopik görüntü açısından birbirleriyle neredeyse eşdeğerdir.
Roman, distopik yapıya sahip olup kurmaca açısından gerçek zaman ve mekândan bağımsız olması gibi nedenlerden dolayı oldukça geniş bir yelpazede değerlendirilme olanağı taşır. Bununla birlikte siyasi, tarihî ve sosyal açılardan 12 Mart olayının haricinde aynı zamanda 12 Eylül Darbesiyle oluşan atmosferi de çağrıştırır. Nitekim darbe de gizli emir de benzer süreçler içindeki benzer koşullarla beslenerek gelişmiş olan sonuçlardır. Her ikisinin de toplumu hüsrana uğratmasının temelinde siyasi olduğu kadar toplumsal bir eleştiri de bulunur. Romanın ana fikirlerinden ve yazarın temel eleştiri araçlarından olan; içinde bulundukları karanlıkta beklemekten başka bir eylem gerçekleştirmeyip varlıksal bağlarını yalnızca ne olduğu belirsiz bir umuda endeksleyen kitlenin uğradığı/uğrayacağı hüsran, romanın yayımlanmasından on yılı aşkın bir süre sonra gerçekleşecek 12 Eylül Darbesi’nin sonuçlarıyla somutlaşmıştır.
Romanda beklenen gizli emre dair umutların son bulmasıyla biten kurgunun karşısında tarihsel süreçte 12 Eylül Darbesiyle biten bir dönem bulunmaktadır. İkisinin de beklentileri karşılamanın ötesinde toplumsal açıdan hüsrana yol açan durumlar olması, akla darbenin de gizli emir gibi bir distopik eserde beklendiğini ve hüsranla sonuçlandığını getirmektedir. Bu noktada Melih Cevdet Anday’ın distopik bir hâl alan dönemsel gerçeklikleri sanatsal bir üslupla estetize ederek keskin bir öngörü sayesinde okura on yıl önceden sunmuş olması, edebiyat ve siyaset ilişkisi bağlamında önemli bir durumdur.
Gizli Emir romanında yaşanan süreci 12 Mart Dönemi, kurtarıcı olarak beklenen fakat bir kurtarıcı işlevine asla sahip olamayan “gizli emri” de 12 Eylül Darbesi olarak ele alan bu çalışmada öncelikle Gizli Emir romanının politik ve toplumsal eleştiri yüklü bir distopya olduğu gösterilmektedir. Bu çerçevede roman ile bağdaşık olarak incelenen 12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül Darbesi arasındaki dönemin oluşturduğu karanlık ve kaotik ortam ve bu ortamın toplum üzerinde yaşattığı gerilimlerin oluşturduğu trajik manzaralar hem tarihsel açıdan hem de roman üzerinden yapılan yorumlar sonucunda görünür kılınmaktadır.