Politics, Society and Violence: The Role of the Indian Police in the 2002 Gujarat Riots
Osman ÜlkerIn the general elections held in India in 2019, the far-right Indian nationalist Narendra Modi managed to be re-elected as Prime Minister. Modi has been criticized for the anti-Islamic discourse he used during his rule and election process. Moreover, there are concerns that the anti-Muslim attitude will divide Indian society. There are justifications for these concerns, given Modi’s political background. Modi and his BJP party are believed to be active in the violence that took place in the state of Gujarat in India in 2002. During the riots, more than 1,000 people lost their lives. According to reports, police officers did not stop attacks against Muslims and they helped Hindu mobs find lethal weapons. In this article, the role of the police will be discussed within the axis of the relationship between the state, politics and civil society. The main reason why the Gujarat riots were chosen as a case study is that the exclusionary policies of Modi across India were experienced at the regional level in 2002. Furthermore, the discriminatory action of police in the violence of the Gujarat riots was supported by Modi and his party. Therefore, it becomes important to examine the role of the police in these riots. The data, which was collected through the documentation method, will be discussed in relation to Rainer’s policing theory. According to Rainer there are four main reasons for police abuse, which are: prejudice, bias, differentiation and discrimination. In addition, the politicization of Indian police will be examined to understand the implicit relationship between government and police abuse. As a result, it has been determined that when motivated ideologically, religiously and ethnically, the police organization acts by excluding certain segments of the society.
Siyaset, Toplum ve Şiddet: 2002 Gujarat Olaylarında Hindistan Polisinin Rolü Üzerine Bir İnceleme
Osman Ülker2019’da Hindistan’da yapılan genel seçimlerde aşırı sağcı ve Hintli milliyetçi Narendra Modi yeniden Başbakan seçilmeyi başardı. Modi, iktidarı süresince ve seçim esnasında kullandığı İslam karşıtı söylem nedeniyle eleştirilmiştir. Dahası, onun bu Müslüman karşıtı tutumunun Hint toplumunu böleceğine dair endişeler var. Modi’nin siyasi geçmişi göz önüne alındığında, bu endişelerin meşru bir dayanağı olduğu görülür. Bağımsız raporlara göre Modi ve BJP partisinin 2002 yılında Hindistan’ın Gujarat eyaletinde meydana gelen şiddet olaylarında aktif olduğuna dair kanıtlar mevcuttur. İsyan 2002 yılında Hindu hacıları taşıyan bir trenin yanmasıyla başlamıştı. Olayın ardından Müslümanlara yönelik şiddet bir yıl sürdü ve 1000’den fazla kişi hayatını kaybetti. Raporlara göre, polis memurları Müslümanlara yönelik saldırıları engellemedi ve hatta Hindu çetelerin silah bulması için yardım ettiler. Bu yazıda polisin rolü devlet, siyaset ve sivil toplum ilişkisi ekseninde tartışılacaktır. Gujarat isyanının bir vaka olarak seçilmesinin temel nedeni, Modi’nin günümüzde Hindistan geneline yayılan dışlama politikalarının o dönemde bölgesel düzeyde deneyimlenmiş olmasıdır. Üstelik bu süreçte, polisin Gujarat şiddetinde ayrımcı tutumu, Modi ve partisi tarafından desteklenmiştir. Bu nedenle isyanlarda polisin rolünü incelemek önem kazanmaktadır. Belgeleme yöntemiyle toplanan veriler, Rainer’in polislik teorisinde tartışılacaktır. Rainer’e göre polisin tacizinin dört ana nedeni vardır: Tarafgirlik, önyargı, farklılaşma ve ayrımcılık. Buna ek olarak, Hindistan polisinin siyasallaşması, hükümet ve polis tacizi arasındaki örtük ilişkiyi anlamak için incelenecektir. Sonuç olarak polis teşkilatının ideolojik, dini ve etnik yönden motive edildiğinde toplumun belirli kesimlerini dışlayarak hareket ettiği tespit edilmiştir.
2014 yılında iktidara gelen Narendra Modi, 2019 yılında yeniden Hindistan’ın Başbakanı olarak seçildi. Başbakan Modi, uzun yıllardır tartışmalı bir siyasetçi olmuştur. Milliyetçiliği sadece bir ideoloji ya da gelenek olarak değil, Müslümanlara karşı sistematik dışlama yapmak maksadıyla da kullanmaktadır. Bu sebeple milliyetçi parti BJP önderliğinde yeniden iktidara gelmesi, Hindistan’daki insan hakları ihlallerinin büyüyeceği yönünde endişeleri arttırdı. Özellikle Hint çetelerinin sık sık Müslümanlara saldırması, devlet tarafından tolere edilen bir gerçek. Özellikle polisin yaşanan saldırıları görmesine rağmen bunlara müdahale etmemesi, ayrımcılığın boyutlarını göstermektedir. Milliyetçi parti BJP ve Modi hükümetine yönelik endişeler sadece küçük olaylarla sınırlı değil. 20 yıl önce Modi, Hindistan’ın Gujarat eyalerinde Başkan iken bir yıla yakın devam eden şiddet olayları ve bu olaylarda yerel hükümetin ve polisin rolü, günümüzde artmakta olan tansiyona yönelik endişeleri haklı çıkaran önemli bir tarihi örnektir. “2002 Gujarat olayları” olarak bilinen şiddet yanlısı gösteriler, Hintli hacıları taşıyan bir trenin yanması sonucu patlak vermişti. Sonraki yıllarda yapılan çalışmalarda trenin kazara içerden başlayan bir yangınla tutuştuğu anlaşılmış olsa da, bu o dönemde Müslüman karşıtı şiddeti önlemeye yetersiz kalmıştır. Olaylarda binin üzerinde insan hayatını kaybetmiş, 60 binden fazla Müslüman eyaletten kaçarak sığınma kamplarına yerleşmek zorunda kalmıştır.
Çalışmanın birinci bölümünde Gujarat olayları ele alınmış ve bu olaylarda polisin rolü incelenmiştir. Yaşana olaylar üzerine hazırlanan raporlar, görgü tanıklarının ve mağdurların ifadesinden hareketle, Hint polisinin bilerek olaylara müdahale etmediğini ortaya koymaktadır. Saldırı bölgelerinden polis istasyonlarına yapılan telefon aramaları “sizi kurtarmakla ilgili bir emir almadık” cevabıyla karşılaşmış, polis gözetiminde Müslüman mahalleler tespit edilerek ateşe verilmiştir. Yine bu raporlarda, Modi’nin ve milliyetçi BJP parti mensuplarının olaylarda aktif rol aldığına dair işaretler bulunmuştur. Bunun üzerine Hindistan Yüksek Mahkemesi Modi hakkında bir soruşturma başlatmış, bir çok Avrupa ülkesi Modi’ye ülkeye girme yasağı koymuştur. Fakat Modi’ye karşı bu tavır onun Başbakan seçilmesi ile birlikte yumuşamıştır. Fakat günümüzde Modi ve BJP’nin açıktan Müslümanları hedef alan açıklamaları ve Müslümanlara ayrımcılığı meşrulaştıran kanunlar, 20. Yıldönümüne gelen Gujarat olaylarının bir benzerinin, bütün ülke sathında yaşanmasına yol açabileceği gerçeğini göstermektedir. Üstelik Modi’nin Müslümanlara yönelik polis şiddetini kışkırtması, benzer olayların çok daha büyük felaketler doğurma ihtimalini göstermektedir.
İkinci bölümde ise, polisliğin kötü kullanılması dört başlık altında toplanmıştır. Bunlar:
a. “Tarafgirlik”: karşılıklı iki grup arasında çıkan olaylara müdahale eden polisin, bir tarafı diğer tarafa tercih ederek hareket ettiği durumlar için kullanılmaktadır. Polis, olaylara müdahale ederken, Hintli götericilere müdahale etmezken, Müslümanlara yönelik keyfi tutuklamalara gitmiştir.
b. “Önyargı”: Yani bir grubun tamamının veya çoğunun suç davranışı potansiyeline sahip olduğu algısıdır. Hindistan konseptinde Sabarmati Ekspresi’nin Godhra’da yakılmasının ardından Gujarat’taki tüm Müslüman cemaati olaydan sorumlu tutulması bir tarafgirlik örneğidir. Üstelik yapılan incelemenin ardından yangının trenin içinde kazara çıktığı ortaya çıkmasına rağmen, bu yaklaşım değişmemiştir.
c. ‘Farklılaşma’: sosyal statülerine göre polisin davranışını bir gruptan diğerine değiştirmesidir. Örneğin Gujarat şiddeti sırasında Ahmedabad’daki ayaklanmalardan birinde çatışmalar o kadar şiddetlendi ki polis silah kullanmak zorunda kaldı. Ancak olayların ardından polisin daha çok Müslümanları hedef aldığı anlaşıldı. Bu ve benzeri örnekler, polisin şiddetin kaynağına farklı bir yaklaşım sergilediğini göstermektedir.
d. ‘Ayrımcılık’: polisin herhangi bir hukuki sebep olmaksızın bireylere veya belirli bir gruba yönelik önyargılı tutumlarıdır. Reiner ayrımcılık sürecini altı türe ayırır: kategorik, istatistiksel, geçişken, etkileşimsel, durumsal ve kurumsal. Hindistan’daki polis eylemlerinde kategorik ve kurumsal ayrımcılık ön plana çıkmaktadır. Kategorik ayrımcılık, ayrımcılığın somut anlamını ifade eder. Gujarat isyanları sırasında, Hindistan polisinin önyargılı tutumları, basitçe Müslümanlara yönelik kategorik ayrımcılık olarak açıklanabilir.
Gujarat olaylarında polislerin belirgin bir bicinde kurumsal olarak Müslümanlara yönelik ayrımcılık yapması, şiddeti arttıran ve daha çok insanın canını kaybetmesine yol açan bir olgudur. Üstelik kurumsal şiddeti ortaya çıkaran en önemli nokta, polisin dışlayıcı tutumunun yerel yönetim tarafından desteklenmiş olmasıdır. Bu durum ise polisin politize olması başlığında daha detaylı olarak incelenmiştir. Bu başlıkta temel soru; eğer polis halkı denetliyor ise polisi kimin denetleyeceğidir. Polisin Müslümanlara karşı hukuk dışı tutumu, onu denetlemesi gereken kurum tarafından desteklendiğinde şiddetin büyümesi kaçınılmaz olmaktadır. Nitekim BJP’nin sivil toplum hareketi olarak çıktığı dönemden itibaren aşırıcı milliyetçi tutumu, iktidara geldikleri bölgelerde yönetim biçimi haline gelmekte, böylece polisin Müslümanlara karşı keyfi tutumu meşrulaşmaktadır. Hatta sistematik şiddetin karşısında duran kolluk kuvvetleri, iktidarın mobbing uygulamasına maruz kalmıştır. Sonuçta aşırı Hint milliyetçiliği, devletin ideolojisine dönüşürken, polislerin Müslümanlara karşı dışlayıcı uygulamaları normalleşmeye başlamaktadır. Çıkan olaylar, Hint toplumunu parçalamakta ve ülke içinde azınlık konumundaki Müslümanları güvensiz hale getirmektedir. Modi, 2002 yılında elindeki gücü şiddeti sonlandırmak için kullanmayarak, olayların büyümesine göz yummuş ve bu çatışmadan siyasi bir çıkar elde etmek istemiştir. Günümüzde bütün Hindistan’ı saran ayrımcılığın, büyük şiddet olaylarını çıkarma potansiyeli görülmeli ve ülkedeki polisin rolü yeniden gözden geçirilmelidir.