“Yalnız olmak, tek başına kalmak” anlamındaki “yütm” kökünden türeyen yetîm kelimesi nesnenin tekliğini ifade eder. Çocuğun yetim kalması ise aslî ihtiyaçlarının karşılanması, himaye edilmesi ve haklarının korunması bakımından sahipsiz kalması olarak anlaşılabilir. Geleneksel olarak himaye etme ve destek olma vazifesi babaya nispet edilse de, yetim kavramını bir çocuğun ebeveynleri sağ olsa da onu tehlikelerden koruyacak her türlü desteği yitirmiş olması olarak anlamak daha yerinde olacaktır. Medeniyet iklimimizde günlük dilde yetim ifadesinin bu durumu çağrıştıracak şekilde kullanılması da anlamı teyit etmektedir. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim toplumda adaletin ve dayanışmanın güçlenmesi için bazı sosyal grupların haklarının gözetilmesinin önemine vurgu yapmaktadır. Adil ve barış içinde bir dünyanın inşa sürecinde hakları en başta gözetilmesi gereken bu gruplar içinde, yoksullar, yolda kalmışlar, yakın akrabalar, komşular, muhtaçlar hemen sıralanabilir. İşte bu gruplar arasında özellikle vurgulanan bir diğer grup yetimlerdir. Yetimlik sadece varsıl olmamakla ilişkilendirilemez. Yetimlik, haklarını koruyabilecek ve savunabilecek yeterlikte olmayan çocuklar için kullanıldığından doğrudan çocuk hakları ile ilgili bir kavram olarak da karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla yetimlik olgusunu çocuk hakları içinde değerlendirmek, hak ve özgürlükler anlayışına da önemli katkılar yapabilecek bir yaklaşımı beraberinde getirecektir. Böyle durumda olan tüm çocukları korumayı esas alan bir düşünce sistemi ve bunun ışığında sosyal dayanışmanın kurumsal hale getirilmesi, tüm haklara teşmil edilebilecek bir bakış açısını ve kurumsallaşmayı beraberinde getirecek süreci başlatabilir. Tüm bu nedenlerle yetimlik olgusunu bilimsel bir bakış ile ele alan, konu ile ilgili farklı disiplinlerden akademisyenleri, uzmanları ve uygulayıcıları bir araya getiren Yetim ve Kimsesiz Çocuklar Sempozyumu’nun Dünya Çocuk Hakları Gününde düzenlenmiş olması ve buradaki tebliğlerin kitaplaşmış olması çok büyük önem arz etmektedir. |