Altı asırdan uzun süre hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu, Cezayir kıyılarından Kafkasya’da Gürcistan’a ve Macaristan’dan Hint Okyanusu kenarındaki Yemen’e kadar uzanan muazzam geniş coğrafya içerisinde sayısız coğrafya ve kartografya mirası bırakmıştır. Bu süre içerisinde siyasi, ticari ve kültürel boyutta Avrupa, Asya ve Afrika’da pek çok ülke ile ilişkiler geliştirmiştir. Kurulduğu zamandan günümüze kadar dünya çapında coğrafyacı ve haritacıların ilgi odağı haline gelerek bu alanda sayısız çalışmaya konu olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda coğrafya ve haritacılık çalışmaları ilk asırlarda daha çok İslam coğrafya-kartografya anlayışının izinde devam etmekte iken bu süreç 16. yüzyılın sonlarına kadar kendi içerisinde bir tekâmül devrini tamamlamıştır. Bu dönemde bir taraftan Arapça ve Farsçadan tercümeler yapılırken diğer taraftan günün ihtiyaçlarına binaen deniz ve kara yollarına dair seyahatnâme ve menzilnâmeler kaleme alınmıştır. İlk dönem coğrafya eserleri ekseri pratik ihtiyaçlara dayalı topografik içerikli metinler ve çizimlerden oluşur. Uluğ Bey (1394-1449) tarafından kurulan Semerkand Rasadhanesi’nde oluşan ekolün Ali Kuşçu (1403?-1474), Fethullah Şirvanî (1417-1453) gibi yetişen alimleri Osmanlı İmparatorluğu’nda astronomi ve hey’et coğrafyasının da temelini oluşturur. Ali bin Abdurrahman tarafından Edirne’nin fethinden hemen sonrasında yazılan “Acâ’ibü’l-Mahlûkât”, Osmanlı coğrafyacılığının ilk eseri olarak kabul görür. Kazvinî (1268-1338)’nin aynı adlı meşhur eserine dayanan bu tercüme, daha sonraki coğrafyacıların ilgisini celbetmiş ve takip edilen bir geleneğin de başlangıcını oluşturmuştur. Sonraları Rükneddîn Ahmed, Ahmed Bîcan, Surûrî Muslihiddîn Mustafa Efendi, Rodosîzâde Mehmed Efendi bu türü devam ettiren şahsiyetler olarak karşımıza çıkar. Bu doğrultuda ilk coğrafya çalışmalarından biri de Ahmed Bîcan’ın “Dürr-i Meknûn” adlı eseridir. Sonraları İbnü’l-Verdî’nin “Harîdetü’l-Acâ’ib ve Ferîdetü’l-Garâ’ib” adlı eseri muhteviyatının bilimsel olarak değeri zayıf görülse de verdiği coğrafî bilgiler doğrultusunda dikkat çekmiş ve Mahmud Şirvânî tarafından Osmanlı Türçesine tercüme edilmiştir. |